Anayasa Hukuku - Yasama Organının İşlevleri
Rica: Bu blog ziyaretçi destekleriyle sağlanmaktadır. Destek olmak için karşınıza çıkan reklama 1 kez tıklarsanız çok seviniriz.
Yasama organının işlevleri
Yasama organlarının en belirgin işlevi, ya da bir diğer deyişle yetkisi, kanun yapmaktır. Ancak, her parlamentoda, kanun yapma yetkisinin yanı sıra, kabul edeceği bütçe kanunu ile devlete para harcama izni vermek (=mali yetkiler) ve hükûmeti denetlemek yetkileri de vardır. Bunlardan başka bazı parlamentolarda farklı yetkilerin de bulunduğu görülmektedir. Örneğin, bizde 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliğine kadar Cumhurbaşkanını seçmek TBMM’nin yetkisindeydi. Günümüzde de, kanun yapma, hükûmeti denetleme veya mali yetkiler dışında, Anayasa Mahkemesi’ne veya RTÜK’e üye seçmek, Bakanlar Kurulunca ilân edilen sıkıyönetim veya olağanüstü hali onaylamak, savaş ilân etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı ülke silâhlı kuvvetlerinin Türkiye’de konuşlandırılmasına karar vermek gibi, başka bazı yetkiler de TBMM’ye ait bulunmaktadır.
Yasama organının, ister kanun yapımında, ister diğer yetkilerinin kullanımında yaptığı işlemlere yasama işlemidenir. Yasama işlemini de i- Kanun, ii- Parlamento Kararı olarak ikiye ayırabilmek mümkündür (doktrinde, bu ayrımı, i- Kanun, ii- Parlamento Kararı ve iii- Diğer Yasama İşlemleri olarak üçe ayıran düşünürler de bulunmaktadır. Ancak, biz yasama işlemlerine ilişkin bilgimizin henüz sınırlı olduğu bu aşamada, daha yaygın kullanılan ikili ayrımı tercih ediyoruz).
Kanun, “yasama organınca, kanun adı alltında ve kanunlaşma sürecinin izlenmesiyle yapılan yasama işlemleridir” şeklinde tanımlanabilir. Daha sonra, kanunu, hukuk dünyasında doğurduğu sonuçlara göre, maddî kanun ve biçimsel (=şekli) kanun olarak ikiye ayırabiliriz. Bu bağlamda, genel, kişilik dışı, objektif, soyut ve bir kez kullanılmakla tükenmeyen emirler, yani kurallar içeren kanunlar maddî kanun iken; özel, kişisel, sübjektif, somut ve bir kez kullanılmakla tükenen kanunlar ise, kanun biçiminde karşımıza çıktıkları için biçimsel (şeklî) kanundur. Günümüzde kanunların neredeyse tümü, ya da daha doğru bir deyimle tümüne yakını, maddî kanundur. Ancak, sayıları az olsa da, zaman zaman biçimsel kanunlarla da karışlaşılmaktadır. Bunlara verilebilecek en güzel örnek, İdil Biret ve Suna Kan’ın ileri müzik eğitimi için yurt dışına gönderilmelerine ilişkin 7 Temmuz 1948 tarih ve 5245 sayılı Kanun ve (İlgilenenleriniz için, Resmî Gazete: 12.07.1948) ile Mustafa Kemal’e Atatürk Soyadının verilmesine ilişkin 24 Kasım 1934 tarih ve 2587 sayılı Kanundur (İlgilenenleriniz için, Resmî Gazete: 27 Teşrinisani 1934 -o zamanlar Kasım ayına Teşrinisani denilmekteydi).
Parlamento kararlarına verilebilecek örneklere gelince, en başta, yasama organının kendi çalışmalarını düzenlediği kurallar bütününden oluşan İçtüzük olmak üzere, TBMM Başkanlık Divanının seçimi, yasama organının Bakanlar Kuruluna güven duyduğunu bildirmesi (güvenoyu), bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması, bir milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi, bir bakanın görevi ile ilgili bir suçtan ötürü yargılanması için Yücedivan’a gönderilmesi, bir konuda meclis araştırması açılması, yasama organındaki komisyonlara üye seçimi, v.s. gibi kararlar hep parlamento kararıdır.
Yasama organının, kanun yapma yetkisi, tipik bir egemenlik kullanımıdır. Özellikle maddî kanunların, kapsamı içine giren herkese yönelik olarak, genel, kişilik dışı, soyut, objektif ve bir kez kullanılmakla tükenmeyen nitelikte emirler vermesi ve bu emirlere uyulmamayı bir yaptırıma sağlamayı, egemenlik kullanımı dışında açıklayabilmek mümkün değildir. 1982 Anayasasında egemenliği düzenleyen 6. maddeden yola çıkılarak egemenliğin kullanımı şöyle değerlendirilebilir. 1982 Anayasasının 6. maddesinde, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu öngörüldükten sonra, ikinci fıkrada, milletin egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre YETKİLİ organları eliyle kullanacağı belirtilmektedir. Bu durumda, bir organın, Anayasada YETKİLİ olarak gösterilmesi, o organının egemenlik kullanımında rolü olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda, Anayasanın, yasamayı düzenleyen 7. maddesinin kenar başlığında YASAMA YETKİSİ, yargıyı düzenleyen 9. maddesinin kenar başlığında YARGI YETKİSİ denilmektedir. Buna karşılık, yürütmenin düzenlendiği 8. maddenin kenar başlığı ise YÜRÜTME YETKİSİ VE GÖREVİDİR. Bu düzenlemeler karşısında, yasama ve yargının egemenlik kullandığı, yürütmenin ise yetkili olduğu zaman egemenlik kullandığı, ancak görevli olduğu konumda, egemenlik kullanmayıp, yasama veya yargının kendisine verdiği görevleri yerine getirdiği söylenebilir. Önceki Anayasalarımıza baktığımızda, daha farklı bir durumla karşılaşılacaktır. Gerçekten, 1924 Anayasasında egemenliğin kullanılması yetkisi yalnızca TBMM’ye verilmiştir. 1924 Anayasasının, 3. maddesinde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu öngörüldükten sonra, hemen onu izleyen 4. maddede, “Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve Millet adına egemenlik hakkını YALNIZ o kullanır” denilmekteydi. 1961 Anayasasının 4. maddesinde ise, egemenliğin yetkili organlar (dikkat çoğul) eliyle kullanılacağı belirtilmekteydi. Bu hükümden sonraki 5. maddede yasama yetkisi, 7. maddede de yargı yetkisinden söz ediliyordu. Demek ki, 1961 Anayasası uyarınca, yasamanın yanında yargı da egemenlik kullanan bir organ olarak değerlendirilmekteydi. Bunlara karşılık, 1961 Anayasasında yürütme sadece GÖREVLİ olarak öngörülmüştü. Yukarıda da değindiğimiz gibi, 1982 Anayasasında yasama ve yargı yine YETKİLİ (yani egemenlik kullanan), yürütme ise yetkili ve görevli bir organ olarak düzenlenmiştir. Ne var ki, 1982 Anayasasında yürütmenin YETKİLİ olmasını çok abartmamak gerekir. Çünkü, 1982 Anayasası uyarınca da yürütme, esas itibariyle görevli bir konumdadır. Yetkili olmasına yol açan sadece iki durum vardır. Bunlardan ilki, Bahar Yarıyılında üzerinde ayrıntılı biçimde duracağımız, olağanüstü hal veya sıkıyönetim durumunda Cumhurbaşkanının Başkanlığında çıkarılabilecek olan OLAĞANÜSTÜ KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER ile (Anayasa, Madde 121 son fıkra, Madde 122, ikinci fıkra); Cumhurbaşkanlığı Kararnamesidir (Anayasa, Madde 107). Bu istisnai iki durum dışında, yürütme 1982 Anayasasında da görevli konumdadır.
Yasamanın kanun yapımında Anayasa uyarınca içinde bulunduğu YETKİLİ konum, onu, kanun yaparken, başka bir yerden bir yetki veya görev almasına gerek kalmadan, doğrudan, ilkelden kanun yapabilme ve daha önce hiç düzenlenmemiş bir alanı Anayasaya uygun olması koşulu ile ilk kez kanunla düzenleme imkânı ile donatmaktadır. Bu nedenle, Latince bir ifade ile yasamanın konumu, “intra constitutionem” dir. Buna yasama yetkisinin ASLİLİĞİ, İLK-ELLİĞİ denilmektedir. Aynı anlama gelmek üzere, yasama ASLİ, İLKEL (dikkat buradaki “ilkel”den anlaşılması gereken ilk elden kullanılabilmedir; yoksa, demode, çağdışı kalmış anlamında değildir) bir yetkidir.
Yasamanın kanun yapımındaki konumu onun yetkisinin GENEL olmasına da yol açar. Bu bağlamda, yasama yetkisinin GENELLİĞİNDEN, genel, kişilik dışı, soyut, objektif ve bir kez kullanılmakla tükenmeyen şeklinde belirlediğimiz ve kuralların durumun anlatan ilgili herkese yönelik olma anlamında “genel”i değil; her konuyu istediği ayrıntıda düzenleyebilmesini anlamamız gerekir. Gerçekten, yasama organı, Anayasaya aykırı olmamak koşulu ile, her konuyu, eğer öyle takdir ederse en ince ayrıntısına kadar düzenleyebilir. Bu anlatılana, Özbudun’un derslerinde kullandığı şu yapay kanun adı örnek verilebilir: “Mahalle Bekçilerinin Düdüklerini Üniformalarının Solundaki Üst Cepteki Metal Düğmeye Bağlı 50 cm. Uzunluğunda Bir Zincire Tutturulmuş Biçimde Taşımaları Gerektiği Hakkında Kanun”. Doğaldır ki, yasama organı bugüne kadar böyle bir kanun yapmamıştır. Fakat bunu yapabilmesine anayasal bir engel yoktur. Tekrarlamak gerekirse, yasama organı, bir konuyu KANUNLA, yürütme organınca düzenlenecek hiçbir alan bırakmadan en ince ayrıntısına kadar düzenleyebilir. Buna yasama yetkisinin GENELLİĞİ denilmektedir.
Yasama yetkisinin bir başka niteliği, DEVREDİLMEZ bir yetki oluşudur. 1982 Anayasasının yasama yetkini düzenleyen 7. maddesinde bu husus açık bir biçimde belirtilmiştir. Bu bağlamda, sözü geçen 7. maddede aynen şöyle denilmektedir:
“Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.”
Ancak, yine Anayasada yer alan ve kanun hükmünde kararnameleri düzenleyen 91. maddenin birinci fıkrasında ise, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir.” denildiğini görüyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder