Türk Dili 2 Ders Notları

1. HAFTA

KOMPOZİSYONLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER YAZILI ve SÖZLÜ ANLATIM – 6
Kompozisyon, sözcük anlamı olarak farklı parçaların bir araya getirilmesiyle oluşturulan bütünü ifade eder. Latince “componere” sözünden gelişen “composititon” kelimesinden gelişmiş “bileşim, beste”  gibi anlamlarda kullanılırken Türkçede geniş anlamda: “ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütünü oluşturma biçimi ve işi” dar anlamda ise “ öğrencilere duygu ve düşüncelerini etkili ve düzgün bir biçimde anlatmaları için yaptırılan yazılı ve sözlü çalışma” anlamında kullanılmaktadır
Geniş anlamda kompozisyon hayatın her alanında vardır. Araçların, aygıtların, taşıtların; paylaştığımız mekânların ve üzerinden geçtiğimiz yolların köprülerin; hatta yediğimiz yemeklerin içtiğimiz içeceklerin yapılışında uygulananan yöntem KOMPOZİSYONdur.
Kompozisyon bir düzen demektir, düzen yazı alanının kullanımından başlayıp düşüncelerin, duyguların, açıklamaların, gözlemlerin, tespitlerin, örneklerin sıralanışına kadar kendini gösterir
Yazılı ve sözlü anlatımın bütünlüğünü oluşturan genel düzen ve kurallar vardır. Biçim açısından  kullanılan kağıdın kompozisyon yazmaya uygunluğundan, genel düzeninden yaklaşık olarak alttan, üstten, sağdan ve soldan bırakılması gereken boşluklara kadar, yazım kurallarına uyulması, noktalama işaretlerinin yerli yerinde kullanılması, sözcüklerin gerçek ve mecaz anlamlarıyla kullanılmalarına dikkat edilmesi, anlatım bozukluklarından sakınma, cümle düşüklüklerinden kaçınma başarılı bir kompozisyon yazılması için gereklidir.

KOMPOZİSYONUN ALT YAPISINDA NELER VARDIR?

  • 1.Geniş bir kültüre ve hayal gücüne sahip olmak
  • 2.Sağlam bir dil kültürü edinmek
  • 3.Plan yapmak
  • 4.Yazma
  • 5.Dil ve üslup

Kompozisyonda Alt Yapı

  1. Kompozisyonda Plan ve Plan Çeşitleri
  2. Harekete Dayalı Plan
  3. Düşünceye Dayalı Plan
  4. Duyguya Dayalı Plan
  5. Yazma
  6. Konunun Tespiti
  7. Dil ve Üslup

A. Kompozisyonda Plan ve Plan Çeşitleri

Plan, yapılacak işin, konuşulacak konunun, istenilen nitelikte, düzgün ve uyumlu olması için malzemelerin belirli bir sıra içinde bir araya getirilmesi demektir.
Yazıda plan dizilmiş, sıraya konulmuş fikirler listesidir.
Yazacaklarımızı önceden belirleyerek gereksiz ayrıntılardan kurtulmayı, duygu ve düşünceleri sıraya koymayı, tekrarlardan uzak kalmayı, yazdıklarımızı kolaylıkla kontrol etmeyi ve bilinçli bir şekilde yazmayı plan sayesinde gerçekleştiririz.

Kompozisyonda Plan ve Plan Çeşitleri

  1. Harekete Dayalı Plan: Olay ağırlıklı plandır. Masal, hikaye, roman metinlerinde kullanılır.
  2. 2. Düşünceye Dayalı Plan: Düşünce ağırlıklı plandır. Makale, fıkra, sohbet, eleştiri b. metinlerde kullanılır.
  3. 3. Duyguya Dayalı Plan: Duyguların ağır bastığı plandır. Şiir gibi metinlerde kullanılır.
YAZILI ve SÖZLÜ ANLATIM
Anlatım (Kompozisyon) duygu, düşünce, görüş ve hayallerin düzenli bir biçimde, açık, canlı ve çarpıcı bir anlatımla sözlü veya yazılı olarak ortaya konmasıdır. Bu tanımda da görüldüğü gibi kompozisyonun üç temel ögesi vardır:
  • Duygu, düşünce, görüş ve hayal,
  • Belirli bir düzen,
  • Açık, canlı ve çarpıcı bir anlatım. Bunların içinde “düzen”, ayrı bir önem taşımaktadır. Bundan dolayı kompozisyona kısaca “düzenli yazma ve konuşma sanatı” da denebilir.
Kompozisyonu kısaca “düzenli yazma ve konuşma” sanatı olarak tanımlamıştık. Demek ki kompozisyon sanatı, “yazma ve konuşma” olmak üzere iki yönlüdür.

YAZILI ANLATIM TÜRLERİ

  • Yazılı anlatım türlerini şu şekilde sınıflandırılması uygundur:
  • 1.Edebi Yazılı Anlatım Türleri
  • 2.Edebi Olmayan/Öğretici Türler
  • 3.Edebi Özellik de Taşıyan Bilgilendirici Yazılı Edebi Türler
1.Edebi Yazılı Anlatım Türleri: Şiir, hikaye, tiyatro, roman…
2.Edebi Olmayan/Öğretici Türler: Köşe yazısı/fıkra, makale, deneme, eleştiri, inceleme, tez, gezi yazısı, özgeçmiş, mektup, dilekçe, tutanak…
3.Edebi Özellik de Taşıyan Bilgilendirici Yazılı Edebi Türler: Anı, gezi yazısı, deneme, günlük, mektup, biyografi…

SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ

  • Sözlü anlatım türlerinden bazıları şöyledir:
  • 1.Mülakat
  • 2.Nutuk/Söylev
  • 3.Konferans
  • 4.Münazara
  • 5.Açık Oturum
  • 6.Panel
  • 7.Sempozyum
  • 8.Forum

MÜLAKAT

  • Herhangi bir sosyal konu ya da sorun üzerinde, uzman kişi ya da kişilerle yapılmış konuşmaları yansıtan yazı türüne denir.
  • Toplumun tamamını ya da bir kısmını ilgilendiren her alanda mülakat/ görüşme»yapılabilir. Bu tür yazılar, genellikle gazeteve dergilerde yayımlanmak için hazırlanmaktadır.

NUTUK/SÖYLEV

  • Bir dinleyici topluluğuna bir düşünceyi aşılamak, topluluğu coşturmak ve bir amaç doğrultusunda yönlen­dirmek için yapılan konuşmalardır. Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve güzel sözlere nutuk (söylev) denir. Nutukların askeri, siyasal ve dinî olmak üzere üç çeşidi vardır. Bunun yanında kulüp, dernek ve sendika yöneticilerinin yaptığı konuşmalar da nutuk türü içinde değerlendirilebilir.
  • Bu konuşmaları yapanlara ise hatip denir. Etkili konuşma yapma sanatına ise hitabet denmektedir.

KONFERANS

  • Bilimsel veya güncel bir konuda, konunun uzmanı olan kişilerce yapılan açıklayıcı, öğretici konuşmalardır. Konferans, bilim, sanat, edebiyat gibi farklı alanlarda, uzman bir kişinin belli bir konuyu açıklamak veya öğretmek için bir topluluk karşısında yaptığı konuşmadır. Konferansta dil, anlatılan konuya, dinleyicilere göre değişir. Önemli olan, konuşmacının anlaşılır olması, konuyu belirgin yönleriyle vermesi, uzun ve karmaşık cümlelerden kaçınmasıdır.

MÜNAZARA/TARTIŞMA

  • İki karşıt düşüncenin, iki grup arasında bir jüri önünde tartışıldığı konuşmalardır. Münazarada, bir konunun olumlu ve olumsuz yönleri iki grup arasında karşılıklı olarak tartışılır ve bu tartışma bir jüri önünde gerçekleştirilir. Konuşma kurallarına uygun bir şekilde gerçekleştirilen münazarada bir tez ve antitez vardır.
  • Münazarada amaç, doğru olan tezi seçmek değil, tezini en iyi savunan ve en iyi konuşan ekibi seçmektir.

AÇIK OTURUM

  • Geniş kitleleri ilgilendiren bir konunun, konuyla ilgili uzmanlar tarafından bir başkan yönetiminde ve dinleyici­ler önünde tartışıldığı konuşmalara denir. Diğer bir ifadeyle güncel bir olay veya toplumu ilgilendiren bir sorunun dinleyiciler önünde bir başkan yönetiminde tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir. Açık oturum kalabalık bir izleyici önünde gerçekleştirilir. Bir salonda topluluk önünde olabildiği gibi, radyo veya televizyondan da yapılabilir. Konusu önceden belli olan açık oturumda bir başkan ve en fazla altı konuşmacı vardır. Başkan zamanı iyi kullanmalıdır. Bunun için konuşmacılara eşit süreler verir, sorularla konuşmacıların bakış açılarını sınırlandırır veya genişletir.
  • Açık oturumda bir sonuca varma amacı yoktur. Açık oturumun amacı, merak edilen bir konuda dinleyicileri ayrıntılı bir şekilde bilgilendirmektir.

PANEL

  • Toplumsal bir konunun bir karara varılmaktan çok çeşitli yönlerden aydınlatılması için dinleyiciler önünde uzmanlar tarafından bir sohbet havası içinde tartışılma­sıdır. Bir başkan ve konuşmacılardan oluşan panelde başkan ve konuşmacılar bir masa etrafında toplanır. Panelde amaç; sonuca varmak değil, konuyla ilgili farklı düşünceleri ve eğilimleri ortaya çıkarmaktır. Bunun için konuşmacılar, konunun farklı yönlerini, değişik boyutlarını ortaya koyar.
  • Panelde açık oturumda olduğu gibi, konu bir sonuca bağlanmaz. Konunun kanıtlanma amacı güdülmez.

SEMPOZYUM

  • Genellikle akademik bir konunun, uzmanları tarafın­dan değişik boyutlarıyla ele alındığı seri konuşmalardır.
  • Sempozyumu açık oturum ve diğer tartışma türlerinden ayıran özellik, sempozyumda özel davetli dinleyicilerin olması ve yapılan tartışmaların, kararların bilimsel değer taşıdığı için basılarak kamuoyuna duyurulmasıdır.

FORUM

  • Forum kelimesinin anlamı «meydan» demektir. Foruma panelin devamı da denebilir. Çünkü panel sonunda dinleyiciler, konuşmacılara sorular sorabilir. Bu sorularla tartışma, konuşmacılardan dinleyicilere de geçebilir. İşte tartışmanın dinleyicilere de geçtiği bu tür tartışmalara forum denir.
  • Forumu panel ve açık oturumdan ayıran özellik, konuşmaların sonunda dinleyicilerin de tartışmaya katılıp düşüncelerini anlatabilmeleridir.

2. HAFTA

RESMİ YAZIŞMA KURALLARI VE TÜRLERİ

Resmî yazışma ortamları ve güvenlik

  • Kamu kurum ve kuruluşları arasında yazılı iletişim, kâğıt kullanılarak veya elektronik ortamda yapılır.
  • Kâğıtla yapılan resmî yazışmalarda daktilo veya bilgisayar kullanılır. Bu tür yazışmalar, yazının içeriğine ve ivedilik durumuna göre faks ile de gönderilebilir. Faksla yapılan yazışmalarda, yazıda belirtilen hususlarda hemen işlem yapılabilir, ancak bunların beş gün içerisinde resmî yazı ile teyidinin yapılması gerekir.
  • Elektronik ortamdaki yazışmalar ilgili mevzuatta belirtilen güvenlik önlemlerine uyularak yapılır.
  • Elektronik ortamda yapılan yazışmalar bu ortamın özellikleri dikkate alınarak kaydedilir, dosyalanır ve ilgili yere iletilir. Gerekli durumlarda, gelen yazı kağıda dökülerek de işleme alınır.
  • Her kurum kendisi ve gerektiğinde kurum içindeki birimler adına resmî elektronik posta (e-posta) adresi belirler. Bu adreslerin belirlenmesinde koordinasyon Başbakanlık tarafından yapılır. Elektronik ortamdaki resmî yazışmalar bu adresler arasında yapılır.
  • Kamu kurum ve kuruluşları elektronik ortamda yapılacak yazışmalarda, bu Yönetmeliğe aykırı olmamak kaydıyla gerekli düzenlemeleri yapabilir.
Nüsha sayısı:
Kağıt kullanılarak hazırlanan resmî yazılar en az iki nüsha olarak düzenlenir.
Belge boyutu:
Resmî yazışmalarda A4 (210×297 mm) ve A5 (210×148 mm) boyutunda kağıt kullanılır.
Yazı tipi ve karakter boyutu:
Bilgisayarla yazılan yazılarda “Times New Roman” yazı tipi ve 12 karakter boyutunun kullanılması esastır. Rapor, form ve analiz gibi özelliği olan metinlerde farklı yazı tipi ve karakter boyutu kullanılabilir.
Başlık:
Başlık, yazıyı gönderen kurum ve kuruluşun adının belirtildiği bölümdür. Bu bölümde amblem de yer alabilir.
Başlık, kağıdın yazı alanının üst kısmına ortalanarak yazılır.
İlk satıra “T.C.” kısaltması, ikinci satıra kurum ve kuruluşun adı büyük harflerle, üçüncü satıra ise ana kuruluşun ve birimin adı küçük harflerle ortalanarak yazılır. Başlıkta yer alan bilgiler üç satırı geçemez.
Sayı ve evrak kayıt numarası:
Sayı ve evrak kayıt numarası, dosya planına göre verilir, başlığın son satırından iki aralık aşağıda ve yazı alanının en solundaki “Sayı:” yan başlığından sonra yazılır.
Bu ifadeden sonra kod numarası verilir.
uTarih:
uYazının yetkili amir tarafından imzalanarak ilgili birimden sayı verildiği zamanı belirten tarih bölümü, sayı ile aynı hizada olmak üzere yazı alanının en sağında yer alır.
uTarih; gün, ay ve yıl rakamla, aralarına (/) işareti konularak yazılır.
uKonu:
uKonu, sayının bir aralık altına “Konu:” yan başlığından sonra, başlık bölümündeki “T.C.” kısaltması hizasını geçmeyecek biçimde yazılır. Yazının konusu, anlamlı ve özlü bir şekilde ifade edilir.
uGönderilen makam:
uGönderilen makam; yazının gönderildiği kurum, kuruluş ve kişi ile bunların bulundukları yeri belirtir. Bu bölüm; konunun son satırından sonra, yazının uzunluğuna göre iki-dört aralık aşağıdan ve kağıdı ortalayacak biçimde büyük harflerle yazılır. Yazının gönderildiği yerin belirlenmesine ilişkin diğer hususlar parantez içinde küçük harflerle ikinci satıra yazılır.
uKuruluş dışına gönderilen yazılarda, gerekiyorsa yazının gideceği yerin adresi küçük harflerle ve başlığın ilk satırının hizasında, iki aralık bırakılarak ayrıca belirtilir.
uKişilere yazılan yazılarda; “Sayın” kelimesinden sonra ad küçük, soyadı büyük, unvan ise küçük harflerle yazılır.
uİlgi:
uİlgi, yazılan yazının önceki bir yazıya ek ya da karşılık olduğunu veya bazı belgelere başvurulması gerektiğini belirten bölümdür.
u”İlgi:” yan başlığı, gönderilen makam bölümünün iki aralık altına ve yazı alanının soluna küçük harflerle yazılır.
uİlgide yer alan bilgiler bir satın geçerse, “İlgi” kelimesinin altı boş bırakılarak ikinci satıra yazılır.
uİlginin birden fazla olması durumunda, a, b, c gibi küçük harfler yanlarına ayraç işareti “) ” konularak kullanılır.
uİlgide, ” tarihli ve sayılı” ibaresi kullanılır.
uİlgide yazının sayısı, kurum veya birimin dosya kodu tam olarak belirtilir. İlgi, tarih sırasına göre yazılır. Yazı aynı konuda birden fazla makamın yazısına karşılık veya daha önce yazılmış çok sayıda yazıyla ilgili ise bunların hepsi belirtilir.
uMetin:
uMetin, “İlgi”den sonra başlayıp “İmza”ya kadar süren kısımdır.
uMetne, “İlgi”nin son satırından itibaren iki aralık, “İlgi” yoksa gönderilen yerden sonra üç aralık bırakılarak başlanır.
uMetindeki kelime aralarında ve nokta, virgül, soru işareti gibi yazı unsurlarının arasında bir vuruş boşluk bırakılır.
uParagraf başlarına yazı alanının 1.25 cm içerisinden başlanır. Paragraf başı yapılmadığı durumlarda paragraflar arasında bir satır aralığı boşluk bırakılır.
uMetin içinde geçen sayılar rakamla ve/veya yazı ile yazılabilir. Önemli sayılar rakam ile yazıldıktan sonra parantez içerisinde yazı ile de gösterilebilir.
uMetin içinde veya çizelgelerde üçlü gruplara ayrılarak yazılan büyük sayılarda gruplar arasına nokta (22.465.660), sayıların yazılışında kesirleri ayırmak için ise virgül (25,33 -yirmi beş tam yüzde otuz üç) kullanılır.
uYazı, Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan İmla Kılavuzu ile Türkçe Sözlük esas alınarak dil bilgisi kurallarına göre yaşayan Türkçe ile yazılır.
uMetinde zorunlu olmadıkça yabancı kelimelere yer verilmez ve gereksiz tekrardan kaçınılır. Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan İmla Kılavuzu’nda bulunmayan kısaltmaların kullanılmasının zorunlu olduğu durumlarda, kısaltmanın ilk kullanıldığı yerde parantez içinde kısaltmanın açık biçimi gösterilir.
uAlt makama yazılan yazılar “Rica ederim.”, üst ve aynı düzey makamlara yazılan yazılar “Arz ederim.”, üst ve alt makamlara dağıtımlı olarak yazılan yazılar “Arz ve rica ederim.” biçiminde bitirilir.
uİmza:
uMetnin bitiminden itibaren iki-dört aralık boşluk bırakılarak yazıyı imzalayacak olan makam sahibinin adı, soyadı ve unvanı yazı alanının en sağına yazılır. İmza ad ve soyadın üzerinde bırakılan boşluğa atılır. Elektronik ortamda yapılacak yazışmalarda, imza yetkisine sahip kişi yazıyı, güvenli elektronik imzası ile imzalar.
uYazıyı imzalayanın adı küçük, soyadı büyük harflerle yazılır. Unvanlar ad ve soyadın altına küçük harflerle yazılır. Akademik unvanlar ismin ön tarafına küçük harflerle ve kısaltılarak yazılır.
uEkler:
uYazının ekleri imza bölümünden sonra uygun satır aralığı bırakılarak yazı alanının soluna konulan “EK/EKLER:” ifadesinin altına yazılır.
uEk adedi birden fazla ise numaralandırılır. Ek listesi yazı alanına sığmayacak kadar uzunsa ayrı bir sayfada gösterilir.
uAdres:
uYazı alanının sınırları içinde kalacak şekilde sayfa sonuna soldan başlayarak yazıyı gönderen kurum ve kuruluşun adresi, telefon ve faks numarası, e-posta adresi ve elektronik ağ sayfasını içeren iletişim bilgileri yazılır. İletişim bilgileri yazıdan bir çizgi ile ayrılır.
uYazının gönderildiği kurum ve kişilerin, gerektiğinde daha ayrıntılı bilgi alabilmeleri için başvuracakları görevlinin adı, soyadı ve unvanı adres bölümünün sağında yer alır.

YAZIŞMA TÜRLERİ

RESMİ YAZIŞMALAR:
uResmî yazı, devlet kurumlarının kendi aralarında veya kişi ve özel kuruluşlarla iletişimlerini sağlamak amacıyla yazılan yazılardır.
uBilimsel yazılarda olduğu gibi bu tür yazılarda da, uzun anlatıma dayalı edebiyat türlerinden farklı olarak konuyu doğrudan ifade etmek amaçlanır.
u Resmî yazışmalar kurumlar arasında olabileceği gibi kurumdan kişiye, kişiden kuruma ya da kişiden kişiye de olabilir.

DİLEKÇE:

uResmî ya da özel kuruluşlara, gerçek ya da tüzel kişilere yazılan, bir dileği, isteği, ihbar ve şikayeti bildirmek üzere veya herhangi bir konuda bilgi sormak amacıyla yazılan resmî mektup türlerinden en yaygını dilekçedir.
uDilekçelerin yazımında uyulması gereken noktalar şöyledir:
1. Dilekçe kağıdının üst kenarından bir miktar boşluk bırakıldıktan sonra isteğin   iletildiği makam adı yazılır ve alt satıra geçilerek makamın bulunduğu yer adı   yazılır.
2. Metin bölümü birkaç maddeden oluşmuyorsa paragraf başı kadar boşluk bırakılarak yazıya başlanır, Dilek, hiçbir yanlış anlamaya yer vermeyecek, açık ve anlaşılır bir ifade ile bildirilir, Anlatılmak istenen her şey kısa ve öz biçimde yazılmalıdır.
3. Dilekçenin metin bölümü “arz ederim” ifadesiyle sonlandırılmalıdır.
4. Metin bölümünün sonuna sağ alta tarih yazılır. Tarihin altına imza atılır. İmzanın altına da ad ve soyad yazılır.
5. İmza bölümünden sonra kâğıdın sol alt tarafına adres ve iletişim bilgileri yazılır.
6. Dilekçede ek belge varsa kağıdın sol alt tarafına adres ve iletişim bilgilerinin altına sıralanır.
Dilekçeler daima bir üst makama yazılır. Konusuna ve usulüne uygun olmak koşuluyla ilgili makam, verilen dilekçeyi kabul etmek zorundadır. Dilekçeyle ilgili bir belge, evrak varsa dilekçeye ek olarak verilebilir. Dilekçenin genel çizgileri olmasına rağmen farklı kuramlarda kullanılan dilekçe örnekleri değişiklik gösterebilmektedir.
Dilekçe üç amaçla yazılır:
  1. Bir isteği bildirmek
  2. Şikâyette bulunmak
  3. Bilgi vermek

TUTANAK

Meclis, kurul, toplantı, mahkeme gibi yerlerde söylenen sözlerin, tespit edildiği anda aynen yazıya geçirilmesiyle oluşturulan yazılara tutanak adı verilir. Toplantı tutanağının konusunu, meclis, mahkeme, kulüp, siyasi parti ve kongre toplantıları, apartman yönetimi toplantıları vb. yerlerde yapılan toplantılardaki konuşmalar ve görüşmeler oluşturur. Olay tutanağı, kavga, çatışma, hırsızlık, iş kazası gibi konuları içerir. Olay tutanağı, yalnızca konuyla ilgili kişilerce düzenlenir. Olay tutanağı olaydan hemen sonra, toplantı tutanağı ise görüşmelerin başladığı andan itibaren düzenlenmelidir. Yazılı ve yasal bir belge olan tutanak, yalnızca yetkili ve sorumlu kişilerce düzenlenir. Bu niteliğe sahip olmayan kişilerce düzenlenen tutanakların hiçbir yasal değeri ve geçerliliği yoktur.
uBazı resmî kuruluşların veya tüzel kişilerin bir konu üzerine yaptıkları toplantı veya oturumlardan sonra oluşan görüşleri, komisyonların gerçekleştirdikleri çalışma ve araştırma sonuçlarının onanmış deftere yazılmasına karar adı verilir. Toplantılardan sonra varılan sonuçlar, bir karar olarak karar defterine geçirilir, Kararlar, toplantıya katılanların oylarıyla belirlenir. Bir karar yazılırken şu noktalara dikkat edilmesi gerekir:
1, Karar yazısının başına sırasıyla karar tarihi ve günü, karar numarası, oturum yeri ve saati yazılır.
2, Giriş bölümünde toplantının gündemi ya da konusu belirtilir.
3, Üyelerin konuya ilişkin görüşleri ve tartışma sonuçları maddeler halinde yazılır.
4, Karar yazısı “oy birliğiyle karar verildi” veya “oy çokluğuyla karar verildi” ifadesiyle sonlandırılır.
5, Karar yazısının en altına toplantı başkanı ve üyelerinin adları, soyadları yazılır ve bu kişiler kararı imzalarlar.
Kararlar ya karar defterine elle okunaklı ve düzenli bir biçimde yazılır ya da bilgisayarla yazıldıktan sonra başkan ve üyelerce imzalandıktan sonra karar defterine yapıştırılır.

RAPOR

uBir konu ya da olayın incelenmesi sonucunda elde edilen veriler ışığında ortaya çıkan görüşlerin sunulduğu yazı türüne rapor adı verilir. Rapor da tutanak gibi bilimsel yazı türlerindendir. Ancak tutanakta olay olduğu ve görüldüğü gibi yazıya aktarılırken, raporda kişisel düşünce ve yorumlara yer verilir. Raporda öncelikle mevcut durumu anlama, olayın ayrıntılarına hakim olma, bütün ayrıntılarıyla olayı kanıtlarıyla birlikte yazılı hale getirme söz konusudur.
uBilimsel araştırma raporlarını bu bağlamdan ayrı değerlendirmek gerekir.
Rapor, çok geniş bir yelpazede hazırlanabilen bir yazı türüdür. Deney raporu, tez raporu, çalışma raporu, hava raporu, ölüm raporu, yıllık faaliyet raporu, teknik rapor vb. konularda rapor hazırlanabilir. Raporu hazırlayacak kişinin konuyla ilgili uzmanlığının olması önem arz eder. Bu bakımdan rapor hazırlama görevi konunun uzmanı olan kişilere verilmelidir.

ÖZGEÇMİŞ:

uÖz geçmiş, kamu veya özel kuruluşların iş başvurusu sırasında kişilerin niteliklerini kısaca anlatmalarını istediği yazı türüdür. Öz geçmiş, kuruluşların istediği niteliklere sahip kişiyi tercih edebilmesine olanak sağlar.
u Bu şekilde kuruluşlar, birçok kişiyle birebir görüşmeden önce öz geçmişe bakarak eleme yapma şansına sahip olur.
uÖz geçmişte yazılan bilgilerin doğru ve ispatlanabilir nitelikte olmasına özen gösterilmelidir. Gerekli bilgiler tek sayfada en iyi biçimde ortaya konulmalıdır.
İyi hazırlanmış bir öz geçmişte adayın kim olduğu, bugüne kadar neler yaptığı, becerilerinin neler olduğu, neleri bildiği ve adayın gelecek hedefleri belgelenir.
uBazı kurumların adaylarda aradığı bilgileri içeren hazır formlar mevcuttur. Eğer öz geçmiş isteyen kurumun belirli bir formu yoksa sıralamaya ad, adres ve telefon numarası, medeni durum gibi kişisel bilgiler vermekle başlanır. İlk işten başlayarak çalışılan işyerleri, yapılan görevler, taşman unvanlar belirtilir. Eğitimle ilgili bilgiler, ilköğretim sonrası alan ve düzeyleri de belirtilerek tarih sırası ile yazılır. Sahip olunan beceriler, girmek istenen işle bağlantıyı ortaya çıkaracak bir şekilde sıralanır. Alınmış olan eğitimler, özel kurslar, seminerler ve akademik çalışmalar belirtilir, Kişisel veya sosyal başarılar, üye olunan kuruluşlar, sosyal faaliyetler ve özel ilgi alanları yazılır. Öz geçmişte referans yazmak zorunluluğu yoktur. Ancak istenildiği takdirde referans alınabilecek kişilerin adları, meslekleri ve iş adresleri, telefonları verilmelidir. Bazı referanslar öz geçmiş sayfasından ayrı olarak mektup biçiminde oluşturulabilir.
uÖz geçmiş beyaz, düz bir kâğıda yazılır.
u Öz geçmişin el yazısı ile yazılması tercih edilmediğinden daktilo veya bilgisayar ile yazılmalıdır.
Haberleşmek için açık adres yazılmalı, eposta adresi olarak kişinin adı ve soyadı veya kısaltılmış biçimi kullanılmalı, sanal ve takma adlar kullanılmamalıdır.

MEKTUP

uBirbirinden ayrı yerlerde bulunan kişi veya kurumlar arasında özel veya resmî haberleşmeyi sağlayan yazı türüne mektup denir.
uMektuplar konularına ve yazılış üsluplarına göre özel mektuplar, iş mektupları, resmî mektuplar, edebî mektuplar ve açık mektuplar olmak üzere çeşitlere ayrılır.
uÖZEL MEKTUP: Birbirinden uzakta bulunan yakın akraba veya arkadaşların haberleşmek, bir olayı aktarmak, ortak düşünceleri paylaşmak gibi çeşitli amaçlarla yazdıkları ve sadece yazanla okuyanı ilgilendiren mektuplardır.
uİŞ MEKTUBU: Özel kişilerle ticari kurumlar veya ticari kurumların kendi aralarında sipariş, satış, alacak verecek, bilgi isteme, müracaat gibi konularla ilgili olarak yazdıkları mektuba iş mektubu denir.

BİLDİRİ/TEBLİĞ

uBilim, fikir ve sanat adamlarının kendi alanlarıyla ilgili bir konuda bir yenilik getirmek, özgün bir buluşu ortaya koymak ve akademik amaçlı bir toplantıda bunu sunmak üzere, ilmî bir üslupla hazırladıkları bilimsel yazılara bildiri (tebliğ) denir.
uBildiride her şeyden önce aranan nitelik, bilimsel bir yenilik getirmiş olması ve orijinal bir konuyu ele almasıdır.
uBunun yanında bildiri, bilinen bir konuya yenilik getirme, değişik görüş ve düşüncelerle yeni tezler ortaya koyma, bu tezleri bilimsel delillerle doğrulama veya bir önceki tezi çürütme gibi özellikleri de bünyesinde taşır.

İLÂN

uBelli bir hedef kitleyi ilgili oldukları konuda bilgilendirmek amacıyla el ilanı, gazete, dergi, radyo, televizyon veya internet aracılığıyla duyurmaya yarayan açık, kısa yazılara ilan (duyuru) denir.
uİlanlar konunun niteliğine göre özel veya resmî olabilir.
uÖzel ilanlar toplantı, satılık eşya ve gayrimenkul, iş, eleman ihtiyacı, kayıp, ölüm vb. durumlarda verilir.
uResmî ilanlar ise çoğunlukla resmî kurumların personel veya malzeme ihtiyacını karşılamak, bazı kararları, ihaleleri duyurmak amacıyla verilir.

3. HAFTA

SÖZCÜKTE ANLAM

Kendi başına anlamı olan ya da anlamı olmadığı hâlde cümle kuruluşunda görev üstlenen ses birliklerine «sözcük (kelime)» denir.
«Bir boya ressam için ne ise; bir müzisyen için de nota odur.»  cümlesinde; «bir, boya, ressam, ne, müzisyen, nota, o» sözcükleri tek başlarına bir anlam taşırken; «ise, için, de» sözcükleri tek başlarına anlam taşımayan fakat ait oldukları cümle içinde anlam kazanan sözcüklerdir.
  • Dilimizde sözcüklerin bir gerçek/temel anlamları bir de cümle içinde kazandıkları anlamları vardır.
  • Bir sözcük cümle içinde farklı anlamları çağrıştıracak biçimde kullanılmışsa buna «yan veya mecaz anlam» denir. Türkçemiz bu bakımdan incelendiğinde çok zengin bir dildir.
  • Aslında bütün sözcükler tek bir anlamı karşılamak için doğmuştur. Fakat ihtiyaçlar arttıkça ya bunları karşılayacak sözcükler üretilmiş ya da var olan sözcüklere yeni anlamlar yüklenmiştir. Yabancı dillerden bugün dilimize girmiş olan alıntı sözcükler de bu gibi sebeplerle alınmıştır.
  • Sözcüklerin anlamlarını, anlam türleri ile sözcükler arası ilişkileri inceleyen bilgi koluna “anlambilim” denir.
  • Türkçedeki sözcükler anlamları bakımından incelenirken, ayrı bir bakış açısı gerekir.
1.GERÇEK/TEMEL ANLAM
  • Sözcüğün sözlük anlamıdır. Herkesin bildiği en yaygın anlamıdır. Gerçekte hiçbir sözcük, hiçbir maddenin gerçek anlamı olamaz; fakat gerçek anlam sözcüğün bilinen en eski anlamıdır. Her sözcüğün başlangıçta bir tek varlığı karşılamak için kullanıldığı sanılmaktadır.
  • Bir sözcüğün dildeki bu ilk anlamına gerçek anlam, temel anlam ya da sözcüğün sözlük anlamı denir. Bir anlatım birliğindeki bir sözcüğün yerine başka bir sözcük konulamıyorsa o sözcük gerçek anlamındadır. Söz gelimi, Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde “baş” sözcüğü için 15, “tutmak” sözcüğü için 53 anlam verilmiştir. Bunlardan yalnızca ilkleri gerçek anlamındadır. baş: İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm. tutmak: ele almak, elde bulundurmak.”
2.YAN ANLAM
Sözcüğün gerçek anlamı dışındaki bütün kullanımlarına yan anlam denir. Dildeki sözcüklerin ilk türetilen anlamları gerçek anlamlarıdır; tek bir varlık ya da kavramı karşılarlar.
Zamanla sözcüğe başka anlamlar da yüklenir, başka varlık ya da kavramları da karşılar hâle gelir.
Sözcük zamanla anlam genişlemesine uğrayarak yan anlamlar kazanır fakat gerçek anlam ile yan anlam arasında mutlaka bir anlam bağı kalır. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde “baş” sözcüğü için 15, “tutmak” sözcüğü için 53 anlam verilmiştir. Bunlardan yalnızca ilkleri gerçek anlamında olduğuna göre diğerleri yan anlamlıdır.

ÖRNEKLER

göz: Görmeye yarayan organ. (gerçek anlam) «Çocuğun gözüne kalem batmıştı.»
Fakat aynı kelimeyi yan anlamda kullanacak olursak; «Kolyesini çekmecenin gözüne koymuştu.»
Bu cümlede «göz» sözcüğü açılıp kapanabilen bir organ olması özelliğinden ötürü çekmeceyle ilişki kurulmuş ve yan anlam kazanmıştır.
  • Yan anlam da kendi içinde bölümlendirilebilir:
  • 1. Yakın Anlam: Sözcüğün yan anlamlarından biridir. Sözcüğün gerçek anlamı ile ilişkili olarak sonradan kazandığı anlama yakın anlam denir. Söz gelimi, ‘baş’ın yakın anlamı bir topluluğa baş olmak, topluluğu idare etmekle ilgilidir: “bir topluluğu yöneten kimse; cumhurbaşkanı, kol başı, on başı, oymak başı…” gibi.
  • ‘tut-’un yakın anlamı “ele geçirmek, yakalamak»tır.
  • baş: «Sen dünyalar durdukça bu milletin başısın.” Yusuf Ziya ORTAÇ
  • tut-: «O, hep boş atar, dolu tutardı.»
  • 2. Yakıştırma Anlam:
  • Bir tür yan anlamdır. Kendi adı olmayan varlıklar, sonradan icat edilen teknoloji araçları özelliklerine, işlevlerine göre ya da yakıştırma yolu ile adlandırılır; bilgisayar, biçerdöver… vb. teknoloji araçlarının adları işlevlerine göre yakıştırılmış adlardır. Uçağın kanadı, pencerenin kanadı; dolabın gözü, iki göz oda; ayakkabı burnu, Anamur burnu; edebiyat kolu, makinenin kolu… vb. adlar yakıştırma adlardır. Yakıştırma adlar da sözcüğün yan anlamları ya da mecaz anlamlarındandır.
3.MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak yepyeni bir anlam kazanmasına mecaz anlam denir.
Mecaz anlamlı sözcükler genellikle soyut anlam kazanmıştır.
boğaz: Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak.
«Bu havada dondurma yersen elbette boğazın ağrır.» (gerçek anlam)
Aynı sözcük gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak mecaz anlamda kullanılacak olursa;
«Bu son işten sonra boğazımıza kadar borca battık.» cümlesinde «boğaz» sözcüğünün gerçek anlamından uzaklaşmış olduğu ve soyut anlam kazandığı görülmektedir.
4. TERİM ANLAM
  • Bir bilim, meslek veya sanat dalında kullanılan özel anlamlı sözcüklere «terim» denir.
Roman, kafiye, ölçü, teşbih edebiyat; açı, dikdörtgen, pi sayısı geometri; kök, gövde, ek, fiil dil bilgisi terimleridir.

5. Zıt anlam

  • Aynı anlam çerçevesinde yer alan , anlamca birbirinden en uzakta bulunan sözcükler arasındaki ilişkidir.
  • Az : çok            yaşlı  : genç
  • İyi : kötü           dost : düşman
 6. Sesteş (Eş sesli) Sözcükler
  • Aynı sesleri taşıyan ancak anlamları kökçe farklı olan sözcüklerdir.
  • – “Akıntının şiddetiyle gemi küçük bir adaya gelmişti”  – “ada” : denizle çevrilmiş kara parçası
  • – “Sınavdan sonra kurban adamıştı” – “ada” : adakta bulunmak
  • İsim                                                      Fiil
  • Boz (boz eşek)                                  boz (bir şeyi bozmak)
  • Kır(kırlarda koşmak)                           kır (bir şeyi kırmak)
  • İsim                    isim
  • Çay(içecek)       çay(derenin büyüğü)
  • El(yabancı)        el(insan organı)
7. SOMUT VE SOYUT ANLAMLI SÖZCÜKLER:
a.Somut Anlam: Beş duyu organımızdan yalnızca biriyle  algılayabildiğimiz kavramları karşılayan sözcükler somut anlamlıdır: çocuk, okul, sarı, soğuk, ışık, koku, ekşi… gibi.
b.Soyut Anlam: Beş duyu organımızla algılayamadığımız, ancak var olduğunu kabul ettiğimiz kavramları karşılayan sözcüklerdir: sevinç, akıl, iyi, güzellik, sevgi vb…
Dilin tarihî akışı içinde kimi somut sözcükler soyut anlamlar kazanırken, kimi soyut sözcükler de somut anlamlar kazanmışlardır.

Soyutlama ve somutlama

  • “Bu işte senin parmağın var.” tümcesinde “parmak” somut anlamlı iken soyut anlamda kullanılmıştır.
    “İki kafadar dağlara keklik avına çıkmış.” tümcesinde “kafa” sözcüğü somut iken soyut anlamda kullanılmıştır.
    “İyilerde ham süt olmaz” tümcesinde hem “iyi” hem de “süt” sözcükleri soyut anlamlıdır.
    “Onunla konuşmaya yürek ister.” örneğinde “yürek” somut bir sözcük olduğu hâlde “cesaret” anlamı ile “yürek” sözcüğü soyutlaşmıştır.
8. Nicel ve Nitel Anlamlı Sözcükler
  • Nicel anlamlı :Varlıkların azalıp çoğalabilen yada ölçülüp sayılabilen özelliklerini belirten sözcüklere denir.
  • -“Kırtasiyeden iki kalem aldı”, “iki” miktar belirtiği için nicel anlamdadır
  • Nitel anlamlı :Varlıkların rengini, durumunu, biçimini özelliklerini belirten sözcüklerdir.
  • -“Derslerine düzenli çalışıyordu”, «düzenli» sözcüğü bir özellik belirtir.
  • NotSözcükler tek başlarına gerçek anlamlıdır, cümle içinde yan, mecaz, soyut, somut, nicel, nitel anlamlar kazanırlar.
9. Özel ve Genel Anlamlı Sözcükler
  • Bir türün anlam kapsamı en geniş olan sözcüğüne genel anlamlı, en dar olanına da özel anlamlı sözcük denir
  • -“hayvan”(genel anlam)  –  “kuş”(özel anlam)
  • -“kuş(genel anlam)”         – “saksağan(özel anlam)”
9. Yansıma Sözcükler
  • Doğadaki seslerin karşılığı olan sözcüklerdir. Doğa sesleri; eşyadan, insandan, yada hayvandan çıkabilir
  • -“Rüzgarın etkisiyle kapı gıcırdıyordu”
  • -“Aniden caddede bir patlama duyuldu”
  • -“Öğrenciler fısıldaşıyorlardı”
  • Not:Yansıma sözcüklerin köküne inildiğinde o sesin aynısı yada o sese benzer bir ses çıkması gerekir.
10. İKİLEMELER:
  • Anlama güç kazandırmak için iki sözcüğün değişik yollarla yan yana kullanılmasıyla oluşan söz öbeklerine «ikileme» denir. İkilemeler aşağıdaki yollardan biriyle oluşur:
a.Eş ya da yakın anlamlı sözcüklerin bir araya gelmesiyle; doğru dürüst, yalan yanlış,  kırık dökük.. vs.,
b.Karşıt anlamlı sözcüklerin bir araya gelmesiyle; az çok, gece gündüz, aşağı yukarı… vs.,
c.Biri anlamlı biri anlamsız olan iki sözcüğün yan yana gelmesiyle; eğri büğrü, ufak tefek … vs.,
d.İkisi de anlamsız sözcüklerin bir araya gelmesiyle; ıvır zıvır, mırın kırın, abuk sabuk, abur cubur… vs.,
e.Aynı sözcüğün tekrar edilmesi ile; koşa koşa, yavaş yavaş, ince ince… vs.,
f.Yansıma sözcüklerin bir araya gelmesiyle; şırıl şırıl, fokur fokur, çıtır çıtır vs.
NOT: İkilemeler daima ayrı yazılır.
11. DEYİMLER
  • Bir kavramı, durumu belirtmek; anlatımı daha güçlü ve etkili hâle getirmek amacıyla kurulmuş, genelde mecaz anlam taşıyan söz öbeklerine «deyim» denir.
  • Deyimlerin Özellikleri:
a.Deyimler genellikle mastar (-mak/-mek) biçimindedir.
«Aklını başından almak»
«Etekleri zil çalmak»
  1. Bazı deyimler cümle biçimindedir.
«Dostlar alış verişte görsün.»
«İsmi var cismi yok.»
  1. Deyimler kalıplaşmış sözcüklerdir. Bu yüzden de deyimi oluşturan kelimelerin yerine eş ya da yakın anlamlıları kullanılamaz.
«Sözü çevirmek» deyimi «sözü döndürmek» biçiminde kullanılamaz.
ç.     Deyimler genel kural niteliği taşımaz, sadece belli bir durum için söylenir.
12. ATASÖZLERİ:
  • Atalardan kalmış, deneyimler sonucunda ortaya çıkmış; yol gösterici, öğüt verici, kalıplaşmış ve cümle biçimindeki söz öbekleridir.
  • Atasözlerinin Özellikleri:
a.Kalıplaşmış sözlerdir, genelde mecaz anlam taşırlar.
«Damlaya damlaya göl olur.»
  1. Öğüt vermek amacıyla söylenirler.
«Sakla samanı gelir zamanı»
  1. Genel kural niteliği taşırlar; yani söylenilen şey herkes için geçerlidir.
«Mum dibine ışık vermez.»
  1. Bazı atasözlerinde mecazlı bir söyleyiş yoktur.
«Bugünün işini yarına bırakma.»
«Dost ile ye iç; alış veriş etme.»
SÖZCÜKTE ANLAM OLAYLARI
  • A) AD AKTARMASI
  • Bir sözcüğün benzetme amacı güdülmeden bir başka sözcük yerine kullanılmasıdır.
  • 1- Bütün – Parça İlişkisi
  • – “Otobüs Ordu’ya (otogara) tam zamanında varmıştı”
  • – “Çocuğun defteri(yaprağı) bitmişti”
  • 2- Dış – İç  İlişkisi
  • -“Hava soğumaya başlayınca sobayı (odun) yaktı”
  • -“O kadar güzel bir çaydı ki bir bardak(çay) daha içtim”
  • 3- Yer  – Topluluk İlişkisi
  • -“Ankara(halk) , bu önemli gün için sokağa döküldü”
  • -“Bu şehrin(şehirdeki insanların) en önemli gelir kaynağı turizmdir”
  • 4- Sanatçı  – Eser İlişkisi
  • -“Her akşam Bilge Karasu’yu(eserlerini) okuyordu”
  • -“Ahmet Arif’i(şiirlerini) okurken farklı dünyalara gidiyorsun”
  • 5- Alet  – İnsan İlişkisi
  • -“Ünlü raket(tenisçi) bugün dünya şampiyonasında yarı final oynayacak”
  • -“Dergimizde çok ünlü kalemler(yazarlar) yer almaktadır”
ANLAM AKTARMASI   
  • Bir sözcüğün benzetme amacı güdülerek bir başka sözcük yerine kullanılmasıdır.
  • 1- İnsandan Doğaya Aktarma(Kişileştirme)
  • İnsana ait özelliklerin , insan dışındaki varlıklara aktarılmasına denir.
  • -“Günün tadını çıkarıyordu afacan sincap”
  • -“Sabahın ilk saatlerinde kuşların sohbetini dinledim”                     
  • 2- Doğadan İnsana Aktarma
  • Doğaya ait özelliklerin , insana aktarılmasına denir.
  • -“Duygularını belli etmeyen sert bir adamdı”
  • -“Elma yanaklarıyla herkesin ilgisini çekmişti köylü kızı”
  • 3- Doğadan Doğaya Aktarma
  • Doğaya ait bir özelliğin, doğanın başka bir parçasına aktarılmasına denir.
  • -“Bu sert rüzgar hayatı olumsuz etkiliyordu”
  • -“Kuşlar yağmurdan korunmak için ağacın kanatları altına saklanmışlardı”
  • 4- Duyudan Duyuya Aktarma (Duyular arası aktarım)
  • İki farklı duyuya ait kavramın bir arada verilmesidir
  • -“Kadının keskin bakışları çocuğu rahatsız etmişti”
  • -“Yaşlı kadının acı çığlığıyla bütün mahalle uyanmıştı”
DOLAYLAMA
  • Sadece bir sözcükle anlatılabilecek kavramın yada varlığın anlamını pekiştirme, güzelleştirme amacıyla birden fazla sözcükle sanatlı bir biçimde anlatılması
  • -“Atatürk”  : Ulu önder
  • -“kömür”    : Kara elmas
GÜZEL ADLANDIRMA
  • İnsanda korku, üzüntü, tiksinti gibi kötü duygular uyandıracak varlıkların, kavramların, durumlarının daha güzel sözcüklerle anlatılması
  • -“cin”       : iyi saatte olsunlar (üç harfli)
  • -“tabut”  : imamın kayığı(dört kollu)
 DOKUNDURMA(TARİZ)
  • Alay etmek , sitemde bulunmak, iğnelemek amacıyla bir sözcüğün tam karşıtını düşündürecek şekilde kullanılması
  • -“benim oğlum çok cesurdur canım, bakmayın horozdan korktuğuna”
  • -“O kadar çalışkan ki maşallah her yıl bütünlemeye kalır.”
KİNAYE (DEĞİNMECE)
  • Hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanılabilen bir sözcüğün mecaz anlamının kastedildiği cümlelerdir.
  • ÖRNEK:
  • -“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak/ sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak”
ocak: hem gerçek hem de mecaz anlamda
-Gül dikensiz olmaz.
-«diken» sözcüğü kinayeli kullanılmıştır.

4. HAFTA

žDilin temel görevi aynı dili konuşan insanlar arasında anlaşmayı sağlamaktır. Anlatılmak istenenler dilin kurallarına uygun olarak açık, yalın, anlaşılır biçimde ifade edilirse anlaşma tam olur. Aksi hâlde yanlış anlaşılmalar, söyleyiş yanlışları ve anlatım bozuklukları ortaya çıkar.
ž1. Mantık ve bilgi bakımından doğruluk
ž2. Dil bilgisi bakımından doğruluk
ž3. Açıklık
ž4. Duruluk
ž5. Yalınlık
ž6. Akıcılık
žCümlenin düşünce, mantık ve bilgi bakımından doğruluğu tutarsızlıklardan, düşünce eksikliklerinden ve bilgi yanlışlıklarından arındırılmasıyla mümkündür.
  • Bütün bildiklerimi ve bilmediklerimi oğluma öğreteceğim.
  • Kaderde bir köşe başında ölü olarak uyanmak da var.
  • Baharın en güzel aylarından biridir nisan, mayıs.
  • Beni duymayan arkadaşlar lütfen ellerini kaldırsın.
  • Trafik kazasında hayatını kaybedenlere baş sağlığı
  • Cenazede sayıları on binin üzerinde yedi bin güvenlik görevlisi vardı.
žİlerleyen saatlerde tekrar birlikte olacağız.
žBu oyunun yarısı % 90 kafayla ilgilidir.
žAlıcı kılığında polislere yakalandı.
žGeçtiğimiz hafta bir toplantı yapıldı.
žArabada hava yastığı varsa hiçbir şey olmaz.
žHerkes müzik dinlemekten hoşlanır.
žOkulda başarılı olan herkes hayatta da başarılı olur.
žBugün derse kimse gelmedi.
žSen beni hiç dinlemezsin ki.
  • Önümüzdeki haftanın önemli programlarından bazılarını sizlere hatırlatmaya çalıştık.
  • Önlem alınmazsa bu hastalık ölüme, hatta kısmi felce neden olabilir.
  • Son turda atlet, arkasındaki yarışçıyı bir hamlede geçti. ž Başkası olma kendin ol / böyle çok daha güzelsin / ya gel bana sahici sahici / ya da anca gidersin.
  • Her gülün kokusu başka kokar.
  • Meclis üye tam sayısının, bir fazlası bulunursa hükümet düşer.
  • Köşkün kapıları gazetecilere ardına kadar kapandı.
  • Merhum Hakk’ın rahmetine kavuştu.
  • İstanbul’un yıllar süren rüyası sona eriyor, trafik sorunu çözülüyor.
  • Başbakan, bu konuyu müsteşara arz etti.
  • Cümlenin kuruluşunda yer alan kelime ve kelime grupları dilin kurallarına göre oluşturulmalı, öğeler birbiriyle uyum içinde bulunmalı, cümlede eksiklik olmamalıdır.
žDilimize Arapçadan çokluk biçimiyle giren beyanat (beyanlar), efkâr (fikirler), erzak (rızıklar), enbiya (nebiler, peygamberler), evliya (veliler), maruzat (arz edilenler) gibi kelimeler zaten çokluk bildirdiklerinden bunların Türkçe çokluk ekiyle (-lar, -ler) ikinci kez çokluk yapılması yanlıştır.
  • Dilde olmayan gramer biçimleriyle kelimeler oluşturmak da yanlıştır:
  • yap- fiilinin yardımcı fiilmiş gibi kullanılması, başka fiillerin yerine kullanılması, gerekmediği hâlde kullanılması ve etyardımcı fiilinin yanlış kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar:
    abicim (ağabeyciğim), alolaşırız (telefonlaşırız), ayıpsın (ayıp ediyorsun), bakkalcı (bakkal), bi drink aliim (bir şey içeyim), bissürü (bir sürü), çirkinletmek (çirkinleştirmek), demincek (demin), erdemliği (erdemliliği), free takıl- (-), fulle, ful yap (doldur, tamamla), geçebilemedi (geçemedi), hacın (haccın), hanımdan muhtar (hanım muhtar), haremlik (harem), icat ol(icat olun-, icat edil-), iptal ol- (iptal edil-), kardeşane (kardeşçe), kasapçı (kasap), napcaz (ne yapacağız), ne ki (ne var ki), özelliklen (özellikle), sericen (sereceksin), sordu kine (sordu ki), takıl bana (benimle gel), tayin ol- (tayin olun- tayin edil-), vericeyiz (vereceğiz), yaparaktan (yaparak)
  • ayar yap-( ayarla-), bekleme yap- (bekle-), bülten yap- (bülten çıkar-), dedikodu yap- (dedikodu et-), dersini yap- (dersini ver-), konuşma yap-(konuş-), dönüş yap- (dön-), yemek yap- (yemek pişir-), etki et- (etkile-), film yap- (film çevir-), gecikme yap(gecik-), kuşku et- (kuşkulan-), şüphe et- (şüphelen-), umut et(um-) gibi.
žSon zamanlarda bilhassa batı dillerinden yapılan yanlış çeviriler sebebiyle yap- fiilinin yanlış kullanılması gibi al- fiili de yardımcı fiilmiş gibi kullanılmaya başlanmıştır: banyo al-, duş al-, çay al- (çay iç-), istek al- (isten), kahve al-, yenilgi al- (yenil-) vb. gibi.
  • Sen içeri (giriyorsun) ben dışarı doğru çıkıyorum.
(yüklem eksikliği)
  • Ekonomik kriz böyle devam ederse ben işimden (olacağım) sen de parandan olacaksın. (yüklem eksikliği)
  • Sigarayı az, (içerim) içkiyi hiç içmem. (yüklem eksikliği)
  • D. ın bankası kapatıldı ve (kendisi) hapse atıldı. (özne eksikliği)
  • Hastanın kanlı gömleğini çıkarıp ( ) soydu. (neyi, kimi soydu?)
  • Dişçi, çürük dişi çekip (çocuğu) eve yolladı. (nesne eksikliği)
žKitabın yeni baskısında yanlışlıklar düzeltilerek (kitap) yeniden basılmış. (nesne eksikliği)
žHukuk fakültesinin inşaatı eylülde bitecek ve
(bina) hizmete açılacak. (nesne eksikliği)
žYaralılarla konuşan ve (gazetecilere) bilgi veren Sağlık Bakanıdır. (dolaylı tümleç eksikliği)
žHer zaman bizi güler yüzle karşılar, (bize) şeker verirdi. (dolaylı tümleç eksikliği)
žErbay ve Gürdal bu yıl sınava girecek.
ž“Karahanlı Türkçesi, XIV. yüzyılda gelişerek, Cengiz Han’ın ikinci oğlunun adı ile Çağatay devletini kurarak, Çağatay Türkçesi ismi altında, Çağatayca ve edebiyatını meydana getirir.” 
žResmi ve İş Mektupları (Resmî Mektuplar ve İş Mektupları)
žÇocuğun ne annesi yokmuş ne babası.
ž“Dahası, ne o nezahet ve nükte ne de edep ve terbiye artık kalmamış; argo, yerini yavaş yavaş küfürlere bırakmıştır.” 
žTrafik kurallarına uyun, (uymayanları) uyarın.
žHerkes uyanıkken siz uyumayın, (uyuyanları) uyandırın.
žBunlar akıllı işlerdir. (Akıllı sıfatı, iş ismine uygun değildir.)
žGeçen yıl sıfır kollu elbiseler modaydı.(kolsuz elbise)
žSıfır hatayla projesini tamamladı. (Projesini hatasız tamamladı.)
žBabam manyak para gönderiyor.
žKorkunç güzel bir programdı. (Korkunç olan, güzel değildir.)
žŞarkılarınızı inanılmaz güzel buluyorum.
žMüthiş konserimize bekliyoruz. (müthiş: dehşetli, korkunç)
žYine aşık olmuş.(aşık: eklem yerindeki kemik, âşık: seven)
žBu yıl karınızı ortaklarınızla paylaştınız mı? (Bu yıl kârınızı … biçiminde yazılmazsa paylaşılan kâr olmaz.) žFarklı hizmet, karlı alış veriş.(Farklı hizmet, kârlı alış veriş.)
žKendisini taktir ediyoruz.(taktir: damıtma, takdir: beğenip değer verme)
žGenç doktora şikâyetini anlattı.
žGürültüden ürktüğü için Ali Ağa eşeğine yollu küfürler savurdu.
žBenim gibi çalışmazsan kazanamazsın.
žNoktalama kuralları 
žISBN numarası 
žAşağıdaki bunlardan ikisi örnek olarak verilmiştir.
žBu sahada sere veren yazarlar arasında… 
žEğer kütüphanenin kapasitesi verilen konu için eterli değilse araştırmadan beklenen sonuç da yeterli olmaz. 
žEdebî Türk Kavramı ve Bu Türlerde Türk
Diliyle Verilmiş Örnekler 
žBu bahiste, yalnız yapım ekleri incilenecektir.  žİnsanlar ancak ana dillerinin derinliklerine nüfus edebilir. 
žKelimelerin yanlış yerlerden hecelere ayrılması da büyük bir yanlışlıktır: bir-inin, ver-ilen, yer-inde 
žCümlede anlatılmak istenenin dinleyen veya okuyan tarafından kolayca anlaşılmasına açıklık denir.
žSen resim yapmayı benden çok seviyorsun.
žSınav sonucuna itiraz süresi 15 nisanla 17 nisan arasında sona erecek.
ž— S. D. in vücudunda estetik (ameliyat) var mı?
ž— Hayır, vücudunda hiç estetik yok. (Bu ifadeden vücudunun güzel olmadığı anlamı da çıkabilir.)
ž80 bin civarında göz taramasından geçirilmiş ( ) hastamız var.
žUykusuz yola ( ) çıkmayın.
žAlkollü araç kullanmayın. (Aracı, alkollü kullanmayın.)
žProgramımız için aldığınız yaraları ( ) gösterir misiniz?
žEn doğal vatandaşın ( ) hakkını koruyamıyorlar.
žDünya televizyonları tekrar tekrar vurulan sivilleri ( ) gösteriyor.
žMobilyalarınız ücretsiz evinize ( ) teslim edilir.
žSu gibi şarapların ( ) içildiği düğünde olay çıktı.
žYeni eve ( ) geldim. (evin sıfatı söylenmek istenmiyorsa)
žMazeretsiz sınava ( ) girmeyenler az değildi.
žDünyanın ilk üç bıçaklı ( ) traş makinesi.
ž50’ye yakın Alman parlamentosundan ( ) insan vardı orada.
žÇırılçıplak gazetecilere ( ) yakalanan M.U. olay çıkardı. (gazeteciler çırılçıplak değilse)
žBarış görüşmelerin uzaması savaşta ( ) askerin daha çok ölmesine sebep oldu.
  • Ekonomik ve sosyal yönden geri kalmış ülkemizin belli bölgelerine kalkınmada öncelik tanınacak.
  • Okulu bitirince doktor olarak doğduğu kasabada çalışmaya başladı.
  • Yeni doğan halamın kızı için bir şarkı istiyorum.
  • Bu futbolcu, çok iyi duran topa vuruyor.
  • Tüp gaz dağıtan motosikletin sürücüsü, kazada öldü.
  • Babamın rahatsızlığını duyunca telgrafla gelemeyeceğimi size bildirmiştim.
  • Başbakan, bir hafta içinde petrol üreten dört ülkeyi gezecek.
žBu soğukta mutlaka sizler de üşüyor olmalısınız.
žEminim seninle güreşmek onun için de kolay değildi galiba.
žAz da olsa kendimi tümüyle suçlu hissediyorum.
žSabotaj ihtimali kesinleşti.
  • Eş anlamlı kelimeleri uygun olmayacak biçimde birbirinin yerine kullanmak anlatım bozukluğuna sebep olur:
  • Komutan gidince askerler kafasız kaldı. (baş)
  • Halının üzerine kara mürekkep döküldü. (siyah)
  • Tanrıya ısmarladık. (Allaha ısmarladık)
  • Allah (Tanrı misafiri)
  • Kız milleti değil mi? (-)
  • Beni de düş kırıklığına uğrattın. (hayal)
  • Böyle çıplak nasıl şarkı söylenir, bilmem. (sazlar olmadan) ž Reklam aramız var şimdi onu izleyelim.
  • Talihsiz bir kaza sonucu araba devriliyor.
žSel felâketinde ölü kaybı yoktur.
žÇok üzgün bir haberle bültenimizi sonluyoruz.
žMehmet Âkif ölümünün 15. yılında törenlerle kutlandı.
žDinleyicilerimiz bu programları tepkileriyle desteklesinler.
žCaddeleri kapsayan bu çamur bir an önce temizlenmeli.
žÇocuğun üstü başı çamurla bezenmişti.
žO gece şehrin ortasında bir ölü ölmüştü.
žBu hastalıkta ölüm şansı oldukça yüksektir.
žAtalarımız “zaman, nakittir” demişler. (vakit)
žSütten dili yanan ayranı üfleyerek içer.
(yoğurdu, yer)
žKafa kafaya vermeyince taş yerinden oynamaz. (Baş başa) žMatematikten geçtiğini öğrenince etekleri tef çalmaya başladı.(zil)
žKurt kocayınca ayının maskarası olurmuş.
(köpeğin)
žYangına ateşle gitti. (körükle)
žAnlayana sivrisinek az. (Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.)
žBir cümlede gereksiz kelimelerin kullanılmamasına duruluk denir.  Duruluğu engelleyen başlıca yanlışlıklar şunlardır:
žFazlalık
žHoşça kalın diyorum size. žBir cümle daha söylemek isteyeyim. (Bir cümle daha söyleyeyim.)
žKurumuş olan çiçekleri vazodan çıkardım.
žNe kadar ayıp, kulaklarımla duymasam inanmazdım.
žKarşılıklı selamlaşıyoruz.
  • Fazlalık, genellikle eş anlamlı kelimelerin bir arada kullanılmasından kaynaklanır:
  • Akşam, hava kararmadan önce evde olmalıyım.
  • Yarı karanlık, loş bir yerde oturdular.
  • Size bir örnek daha vereyim mesela.
  • Hayat bir yaşam mücadelesidir.
  • Problemi çözebilecek alternatif seçenekler sunulabilir aslında.
  • Çocukların eğitim ve terbiyesiyle
  • Yaklaşık iki yıla yakın bir zamandır Konya’da oturuyorlar.
  • Sorunlarımızı çözmeden meselelerimizi hâlledemeyiz. İşte bütün problemimiz bu!..
žKısaltmalardan sonra, kısaltmaya dâhil kelimenin tekrar söylenmesi fazlalıktır:
žISBN numarası (International Standart Book Number numarası), ÖSS sınavı (Öğrenci
Seçme Sınavı sınavı), ÖSYM merkezi (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi merkezi), GAP projesi (Güneydoğu Anadolu Projesi projesi), TBMM meclisi (Türkiye Büyük Millet Meclisi meclisi), ÜNTV televizyonu (Üniversite Televizyonu televizyonugibi.

  • Alçak sesle fısıldadı
  • Beklenmedik sürpriz
  • İkili diyalog
  • İlk tanışma
  • Mitolojik bir efsane
  • Yol güzergâhı
  • Yan profil
  • Değişik versiyon
  • Nüans farkı
  • Yoğun izdiham
  • Gizli parola
  • Tanıtıcı reklam
  • Gündelik yevmiye
  • Udi sanatçı
  • Full dolu
  • Özel tim ekibi
  • Eski emektar
  • Yüksek zirveler
  • Yaya yürümek
  • Arka fon
  • Halk oyunları folklor grubu
  • Yerine ikame etmek
  • Taşıt aracı
  • Örneğin mesela
  • GAP projesi
  • KPSS sınavı
  • Karşılıklı yazışmak
  • Birlikte uçuşmak
  • Ticari taksi

žSöylenmek istenilenin gereksiz süsleme ve özentilerden arındırılarak, herkesin bildiği kelimelerle en kısa yoldan fakat tam olarak ifade edilmesine yalınlık denir. Anlatımda yalınlığı engelleyen hususların başında garabet gelir.
  • Bir ifadede, anlamı herkesçe bilinmeyen, alışılmamış kelimelerin kullanılmasına garabet Böyle kelimelere de garip adı verilir.
  • Çeşitli bilim dallarına ve mesleklere ait olup günlük dilde kullanılmayan, anlamı herkesçe bilinmeyen terimler garip sayılmaz.
  • Garabet; anlamını herkesin kolayca kavrayamadığı kelimeleri bildiğini göstermek, aydın görünmek, kendini belli bir zümrenin üyesi gibi göstermek ve taklit gibi sebeplerle ortaya çıkar. Başlıca çeşitleri şunlardır:
žVaktiyle kullanıldığı hâlde günümüzde unutulmuş, kullanımdan düşmüş kelime ve şekilleri kullanmak: eleğimsağma (gök kuşağı), gözgü (ayna), iktifa et- (yetin-), sitare (yıldız), tamu (cehennem), vabeste (bağlı), yazıklı (günahkâr) gibi.
žSöylenişi değiştirilerek Türkçeleştirilmiş kelimelerin asli şekliyle kullanılması da garabettir: auto (oto), card (kart), câmeşuy (çamaşır), laser (lazer), mahabbet, mümkin, müşkil, mektûb, station (istasyon), wardrobe (gardırop) gibi.
  • Dile tam manasıyla girmeyen yabancı kelimeleri kullanmak: agresif (saldırgan), computer (bilgisayar), correlation (karşılıklı ilgi), holigan (serseri), monopol (tekel), my darling (sevgilim), my Got (Allahım), partner (ortak), part-time (yarım gün), side effect (yan etki), siesta (öğle uykusu), software (yazılım), tayming (zamanlama), test et- (dene-)
  • Yabancı kelimelerle Türkçe kelimeleri gelişigüzel birleştirmek: anti-leke, çaykolik, derskolik, dokunmatik, ekolojik denge (çevre dengesi), kotasyon ver-, makro açı, save et- (kaydet-)
žYeni ortaya atılan fakat anlamı herkesçe bilinmeyen, benimsenmeyen kelimeleri kullanmak: ayırmaç (logo), andaç (muhtıra), başat (hâkim), direngen (muannit, inatçı), etik (ahlaki), gömüt (mezar), saltık (mutlak) gibi.
žNefret ve tiksinti uyandıran, müstehcen (edebe aykırı, yakışıksız) ve kaba kelimeler kullanmak da garabettendir.
  • Anlatımın önemli özelliklerinden birisidir. Cümlenin anlam ve ses bakımından pürüzsüz olması demektir.

ž a) Tekrarlama

  • Bir ifadede gerek olmadığı hâlde aynı sözün iki defadan fazla kullanılması tekrarlama denen ahenk kusuruna yol açar:
  • Geçen Ramazan Bayramı’nda Oktay’ı, Oktay’ın köydeki amcasını ve Oktay’ın büyük kardeşini de ziyaret ettik.
  • Bu yıl okuyacağımız dersler arasında ortak dersler denen dersler de varmış.
  • Televizyon kanallarında yeni program arayışı, aslında programlardan değil program içeriklerinden kaynaklanmaktadır.
žBir kelime grubunda veya cümlede aynı ekleri alan kelimelerin peş peşe sıralanmasından kaynaklanan bir ahenk kusurudur.
žBurkay’ın dayısının oğlunun çantasının fiyatı.
žMerdiveni dayayıp, kayısı ağacına çıkıp, kalınca bir dala oturup, kayısıları koparıp, sepetine doldurup, sepeti aşağı sarkıtıp yerdeki kovayı istedi.
žSekretere sormadan, izin almadan, kapıyı vurmadan içeri girdi.
  • Bir kelime veya kelime grubundaki seslerin söyleyiş bakımından birbiriyle uyuşmaması, kulak tırmalayıcı olması, tenafür denen ses ve ahenk kusuruna yol açar. p, t; c, ç, j, s, ş, z gibi bazı seslerin birbirine yakın olması hem söyleyiş güçlüğü yaratır hem de kulağa hoş gelmez: basınç ölçer, çürütücü, çeşmedeki çengel, eş zamanlı, İştaş Pasajı, sözcükcük, kırktırttı, koşullaştırılmışlık, olasılıklı, şaşalayış, tatsız tuzsuz
  • Yanıltmacalar ve bazı tekerlemeler de tenafüre örnek olarak gösterilirler: Bir berber bir berbere bre berber gel beraber bir berber dükkânı açalım demiş. Bu köşe yaz köşesi şu köşe kış köşesi ortada su şişesi. Tuz ucuzudukça ucuzudu. Üç tas has hoş hoşaf.
žAnlatım bozuklukları genellikle iyi bir cümlenin niteliklerini taşımayan cümlelerde ortaya çıkmaktadır. Cümle; açık, duru, yalın ve akıcı olmalı; mantık, bilgi ve dil bilgisi yanlışlarından arındırılmalıdır.
ž“Nasıl olsa ne söylemek istediğim az çok anlaşılıyor” (veya seziliyor) mantığıyla hareket etmek aydın bir insana yakışmaz. Sağlam cümleler kurabilmek için Türkçe cümlenin yapısı iyi bilinmeli, zengin kelime hazinesine sahip olunmalı, bol bol okumalı ve dili iyi kullanmaya özen gösterilmelidir.
  • Üniversite eğitimi almış bir aydın (en azından) aşağıda sıralanan yanlışları yapmamalıdır:
  • Mantık yanlışları
  • Tamlama yanlışları: Sıfat tamlamalarında sıfat, tamlanan isme uygun olmalıdır. İsim tamlamalarında ise tamlanan isim tamlanan ekini mutlaka almalıdır: çocuk ayakkabı değil çocuk ayakkabısı.
  • Sıra yanlışlığı: Cümlede zarf olarak kullanılması gereken kelimelerin yerine dikkat edilmeli, bu kelimelerin sıfat yerinde kullanılmamasına özen gösterilmelidir: Ceketsiz sokağa çıkmayın. Sokağa ceketsiz çıkmayın.
  • Fazlalık: Cümlenin anlamına katkısı olmayan kelimeler cümleden çıkarılmalıdır: Ucuz olmayan pahalı bir elbise almış.
  • Ne dediniz?
žNasıl?
  • Anlamadım?
  • Lütfen yineler misiniz?
  • Yine anlamıyorum.
  • Neyse, sözlerinizden şunu çıkardım sonunda: Siz bana hava soğuk demek istiyorsunuz ama neden doğrudan doğruya hava soğuk demiyorsunuz? Amacınız yağmur ya da kar yağdığını anlatmaksa yağmur yağıyor, kar yağıyor Beni güler yüzlülüğümden dolayı beğeniyorsanız güler yüzlüsünüz deyin, yeter. Biliyorum, siz bu sözleri yavan ve açık buluyorsunuz, bu kadarını herkes söyler diyorsunuz. Bundan ne çıkar. Söylenen sözleri anlamak ya da herkes gibi konuşmak kötü mü?
  • La Bruyére
  • Uykusunda ölen bir insan, ertesi günün sabahına kadar bunun farkına varamaz, değil mi doktor?
  • En genç olan oğlunuz, hani şu 20 yaşında olan, kaç yaşındaydı?
  • Resminiz çekilirken orada mıydınız?
  • Yalnız mıydınız, yoksa kendi başınıza mıydınız?
  • Savaşta öldürülen kardeşiniz miydi yoksa siz miydiniz?
  • Sizi öldürdü mü?
  • Çarpışma esnasında araçlar arasında ne kadar mesafe vardı?
  • Oradan ayrılana kadar orada mı kaldınız?
  • Kaç kere intihar etmeyi başardınız?
  • – Üç çocuğunuz var, değil mi?
  • – Evet.
  • – Kaçı erkek?
  • – Erkek yok.
  • – Hiç kızınız var mı?
  • – Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz, değil mi?
  • – Evet.
  • – Peki bu merdivenler yukarı da çıkıyor muydu?
  • – Bay ___, geçen yaz kusursuz bir balayına çıktınız, değil mi?
  • – Evet, Avrupa’ya…
  • – Eşiniz de sizinle geldi mi?
ž14. – İlk evliliğiniz niçin sona ermişti?
  • – Ölüm sebebiyle.
  • – Kim ölmüştü?
ž15. – Şüpheliyi tarif edebilir misiniz?
  • – Orta boyluydu, sakalı vardı.
  • – Erkek miydi yoksa kadın mi?
ž16. – Bugüne kadar kaç ölü üzerinde otopsi yaptınız, doktor?
  • – Bugüne kadarki bütün otopsilerimi ölüler üzerinde yaptım.
ž17. – Bütün cevaplarınız sözlü olmak zorunda, anlaştık mı?
žŞimdi, hangi okula gidiyorsunuz?
  • – Sözlü.
ž18. – Otopsiye başladığınız zamanı hatırlıyor musunuz?
  • – Akşam 8.30 civarında başladık.
  • – Bay___ o esnada ölü müydü?
  • – Hayır, sandalyeye oturmuş neden otopsi yaptığımı merak ediyordu.
  • – Otopsiye başlamadan önce Bay …’nin nabzına baktınız mı doktor?
  • – Hayır.
  • – Kalbini dinlediniz mi?
  • – Hayır.
  • – Nefes alıp almadığını kontrol ettiniz mi?
  • – Hayır.
  • – O hâlde siz otopsiye baslarken Bay … hâlâ yaşıyor olabilir, değil mi?
  • – Hayır.
  • – Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, doktor?
  • – Çünkü adamın beyni masamın üstünde bir kavanozun içindeydi.
  • – Yine de hasta hâlâ yaşıyor olamaz mıydı?
  • – Evet, hatta şu anda bir mahkeme salonunda avukatlık yapıyor olabilir.
žDönerimiz %100 hayvan etindendir.
žDikkat ısırıcı kurt köpeği vardır.
žSiz oturagoyun camiye gittim geliyom.
žEn delikanlı tost burada, üstelik ayran dahil
1.000.000
žWe aren’t open because we’re closed
žHasta çocuk polikliniği žBuraya park olmaz.
Al aşkını sok sok gözüne gözüne
sosyete kızı suzan gel kollarıma uzan..
kabus dolu günlerin gecelerin olsun yastığın taştan yatağın toprak gözlerinde yaş yerine kan bulunsun acı dostun, cehennem yurdun olsun
gittiğin yol uzak derdinin dermanı ecel olsun
Sana da lölölö yapılmaz  artık…
Allah belanı versin !!!
Allah seni kahretsin !!!
acilen toparlanmalıyım;
SHAKE IT UP SHEKERİM üstümden koca bir aşk geçti bi kaç gün tatile çıkmalıyım, aklıma gelirsen sana yazarım
aşkın ateşi yakarmış ateşi duydunuz mu aşkın ateşini? (Hande Yener)
Masallara kanma kuşum üzerse eller yorulursun
SENİN AŞKIN BANA ŞAMPUAN
NE YÜZÜ NE DE GÖZÜMÜ YAKMAYAN (YAŞAR)
Sarılmandan belli kırıcan mı belimi Çok canım acıyor çeksene elini
žseni nasıl sevdiğimi bir ben bir Allah bilir..
žseni öyle severim ki gözlerine inanamazsın
žkurudum yeni gelin misali gibi…(Petek Dinçöz)
žNe seninle ne de sensiz olmuyordu (Fedon)
žFaydalar faydasız imkanlar imkansız…

  • Bandıra bandıra ye beni/ ž Hey Corç versene borç
Olmaz Maykıl bende de yok
  • Henüz üç yaşında bir kardeşim var Seni ondan bile kıskanıyorum
  • Bu kız beni beni görmeli
Bana kazak örmeli
Yalnız beni sevmeli artık
  • Yaptığına şantaj denir
Böyle aşka montaj denir
  • Aklın varsa kendine sakla
Felsefe yapma
Kimi doğru kimi yanlış
Kafana takma, kafana takma
Felsefe yapma, felsefe yapma
Hiç felsefe yapma, felsefe yapma
Uzaydan gelmedik ki dünyalıyız biz,
  • Giyinmiş rengarenk
Perperişan hali
Üstelik çorabı da kaçmış
Kıl oldum abi
  • sevda yüklü trenler boş raylarda gezerler
  • tırtıl,tırtılın sonu pırpır kelebek
  • yasandi bitti saygisizca aldatmanin tadina varinca dogru söylesen kimin umurunda gözüme inaninrim haydi zıpla
  • hey barmen bana bir bira yanimdaki fistiga bir tekila
  • helvanı yerim inşallah senin cehennem olur inşallah yerin
  • hey sen 0 beden benim vücut üçgen aşk için yaratıldım ben sen sadece güven haydi gel vakit varken
  • Burcu Burcu..
Ben yatak döşek hasta yatıyorum
Sen gelmeden olamam ki taburcu.

  • Türklerden nefret ediyorum! Bu yüzden Türkler gelecek kuşaklara ulaşmadan yok olmalıdır. Bunun için en kısa zamanda Türkçe unsurunu yok etmektir. General Albert Sidney Johnston.
  • Bir daha Türklerle savaşmadan önce, Türklerdeki dil, namus, aile, vatan, millet ve birlik duygularının yok olup olmadığını iyi kontrol edin! Yoksa Türkleri savaşarak yenemezsiniz.
Pierre Loti
  • Türklerdeki olguyu gördünüz mü? Türk anaları evlatlarının siperde ölmesi için, evlatlarının saçına kına yakıyor! Öyle günler getirmeliyiz ki o evlatlar analarına isyan etmelidir. Türklerdeki aile birliği yok olmalıdır.
Robert Toombs

5. HAFTA

VATAN ŞAİRİ MEHMET AKİF VE İSTİKLAL MARŞIMIZ
  • Her devletin kendi toprakları üzerinde yaşayan, tarihi süreç içerisinde dil ve kültür birliğini yakalamış, ortak değerleri uğruna her türlü fedakarlığı yapabilecek olan toplulukları vardır ki bunlara da millet denir.
  • Bir milleti millet yapan özelliklerin tamamına ise ortak değerler diyoruz. Milli marş da bir toplumun kendine ait olan ortak değerlerinden biridir. Bayrak ve vatan sevgisinin bir tezahürü olan milli marşlar, milli duyguların en güzel ifade edildiği mısralardır.
  • İşte, İstiklal Marşı’mızda bizleri her okuduğumuzda yeniden heyecanlandırmakta ve milli duygularımıza tercüman olmaktadır.
  • Bağımsızlığımızın sembolü olan İstiklal Marşı, Türk milletinin en buhranlı dönemlerinde Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılmış, 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milli marşımız olarak kabul edilmiştir.
  • Türk milletinin işgalci kuvvetlere karşı verdiği mücadeleye rehber olan İstiklal Marşı’nın her bir satırı büyük bir anlam ve öneme sahiptir.
  • Özünde, vatan, bayrak ve millet sevgisi ön plana çıkmakta, bağımsızlığımızın her ne pahasına olursa olsun mutlaka elde edileceği ifade edilmektedir.
  • Kahramanlık ve inanç duygularının en güzel şekilde işlendiği İstiklal Marşı, taşıdığı anlam sayesinde milletinin duygu ve düşüncelerine tercüman olan, gerek şiir gerekse ezgisi ile dünyada eşi ve benzeri bulunmayan eşsiz bir milli marştır.
  • Bu yüzden hepimiz, İstiklal Marşı’mızı öncelikle taşıdığı anlam ve önemi açısından öğrendiğimiz takdirde, vatanımızın, ecdadımız tarafından düşman elinden kurtarılarak, nasıl bağımsızlığına kavuşturulduğunu daha iyi anlar, vatanımıza, bayrağımıza ve bağımsızlığımıza olan sevgi ve bağlılığımızı daha üst seviyelere çıkarmış oluruz.
  • İstiklal Marşımızın şairi M. Akif Ersoy, Kurtuluş Savaşı sırasında 1. TBMM’de yer almış ve milletvekili olmuştur. 1921 senesinde de
Ankara’da Taceddin Dergâhına yerleşmiştir. O dönemde Yunanlılar DA Ankara’ya doğru ilerliyordu. Bu yüzden meclisi Kayseri’ye taşımak konusunda hazırlıklar vardı.
  • Mehmet Akif böyle bir olayın dağılmaya yol açacağını ve meclisin Ankara’da kalmaya devam etmesini gerektiğini söyledi. Sakarya’da yeni bir savunma hattı kurulmasını önermiş ve önerisi kabul edilerek meclisin yeri değiştirilmemiştir.
  • Aynı yıllarda Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Akif’in arkadaşı Hasan Basri Bey’e Mehmet Akif’i ulusal şiir yarışmasına katılması için ikna etmesi konusunda ricada bulunur ve Hasan Basri Bey’de arkadaşını ikna eder.
  • Akif, başta 500 liralık ödül olması nedeniyle yarışmayı reddetmiştir. O tarihe kadar yazılan tüm şiirler yetersiz bulunmuştur ancak en güzel şiiri
Mehmet Akif Ersoy’un yazacağı meclisin ortak görüşüydü. Mehmet Akif yarışmaya katılmayı kabul ettikten sonra şairlerden bazıları şiirlerini yarışmadan çekmişlerdir. Şair, şiiri orduya ithaf etmiştir. • İstiklal Marşı 17 Şubat tarihinde Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye isimli dergilerde yayımlanmıştır. Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunan şiir ayakta dinlenmiştir. 12 Mart 1921’de yazılan şiir ülkenin ulusal marşı olarak kabul edilmiştir.
  • Mehmet Akif ise kazandığı 500 lira para ödülünü Hilal-i Ahmer bünyesinde çocuk, kadın ve Dar’ül Mesai’ye bağışladı.
  • Kurtuluş Savaşı sırasında, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan İstiklal Marşı hakkında Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk şu sözleri söylemiştir:
  • “Bu marş bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır.
  • Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır.
  • İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır.
  • Benim en beğendiğim yeri de burasıdır:
  • «Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal!»
  • Benim, bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar, işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur.
  • Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir.
  • Dünya tarihinde, fasılasız, hürriyet ve istiklalini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır:
  • Türkler İstiklal Marşının bu pasajını oluştururlar.
  • Asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki;
  • Türk’ün Mete hikâyesinde olduğu gibi her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir; fakat hürriyeti asla!
  • Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek, bunun için lazımdır.
  • Bu demektir ki efendiler, Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.”
  • Mustafa Kemal ATATÜRK

MARŞIMIZIN ANLAMLANDIRMA ÇALIŞMASI

• 1. KITA

  • «Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
    • benimdir, o benim milletimindir ancak.»
  • İlk kıtada milletimize ve ordulara cesaret vermek amacıyla “korkma” kelimesi ile başlıyor. Bayrağın bir milletin tam bağımsızlık sembolü olduğunu anlatıyor ve onun uğruna kanın son damlasına kadar savaşılacağını belirtiyor.

  • «Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.»
  • İkinci kıtada vatanın bazı topraklarının işgal edildiğini bayrağın bu işgallere kızgın olduğunu, bayrakta bulunan hilalin de nazlı bir yârin kaşları gibi çatık olduğunu anlatıyor.
  • «Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım. Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.»
  • Bu kıtada ben olarak söylenen Türk vatanıdır. Bu vatan geçmişten beri özgür yaşamıştır ve daima öyle olacaktır. Ondan bu özgürlüğü almak isteyen bilmelidir ki çok büyük cezalar ile cezalandırılacaktır.
  • «Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?»
  • Burada işgalci Avrupalılara meydan okunmaktadır. 20. Yy da olan medeniyet daha önceki yüzyıllarda olan medeniyetten oldukça uzak olduğunu anlatıyor.
  • «Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın, Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.»
  • Burada cesur, kahraman Türk askerine sesleniliyor vatan için ne olursa olsun kanın son damlasına kadar savaşılması gerektiği anlatılıyor. Düşmanın işgalinin kısa sürede biteceğine, zaferler yaşayacağımıza Allah’ın bize edeceği yardımdan bahsediyor.
  • «Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.»
  • Vatanın ne kadar değerli olduğunu askerlere anlatıyor. Toprak ile vatan arasında olan farkın toprağı bir vatan haline gelebilmesi için onun uğruna savaşanlardır diyor. Toprak her yerde topraktır ancak bu toprakların bağımsızlığı uğruna çok canlar verilmiştir ve değeri bilinmelidir.
  • «Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.»
  • Vatanımız cennet kadar değerlidir ve bu vatan toprakları için herkes canını verebilir. Toprağı sıksak her zerresinden şehitlerimiz kanı çıkar çünkü onlar bu ülkeyi kurtarmak için canlarını feda etti. Her şeyimiz alınsa da bu vatandan bizi ayrı koymasın.
  • «Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.»
  • Burada Allah’a dua söz konusu ve ibadet yapılan yerlere el değmemesi için dualar ediliyor. Okunan ezanların dinin temeli olduğunu ve Türk milleti üzerinden hiçbir zaman ayrılmaması gerektiğini söylüyor.
  • «O zaman vecdile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
  • zaman yükselerek arşa değer belki başım.»
  • Ezan sesleri ne kadar milletimiz üzerinde yükselirse şehit ruhları o kadar rahat edecektir. Ezan ölüleri de etkiler bu yüzden şehitlerimizin ruhları da rahata kavuşacaktır.

10.      BEND

  • «Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal. Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.»
  • Burada zaferin heyecanı yaşanıyor. Bayrağımız göndere çekildikçe en yükseklerde dalgalandıkça Türk milleti tam bağımsızlığına, özgürlüğüne kavuşacaktır. Yok, olma korkusu tarihe karışmıştır. Bayrak tamamen şehit kanlarını kabul etmiştir.
  • Bağımsızlık ve özgürlük Allah’a inanan bu milletin hakkıdır.

GENÇLİĞE HİTABE

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk

6. HAFTA

EDEBİ METİNLERİN
GENEL ÖZELLİKLERİ
EDEBİ METİN NEDİR?
• Edebiyat sanatının kurallarından, dil ve anlatım özelliklerinden
yararlanılarak oluşturulan metinlere edebî (yazınsal, sanatsal)
metin denir.
• Bir yazar, herhangi bir edebî türde eser yarattığında ortaya çıkan
metin, edebi metindir.
• Edebiyat özelliği taşıyan tüm yazıları, edebî metin olarak kabul ederiz.
• Bir yazar, bir hikâye yazdığında ortaya çıkan eser, edebî metin özelliği
taşır.
EDEBİ METİNLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
• İşlenmiş bir dil ve anlatımla oluşur.
• İnsanda güzel duygular, hayaller ve zevkler uyandırır.
• İnsanın duygu düşünce ve hayallerini besler.
• Ait olduğu toplumun sosyal ve kültürel özelliklerini taşır.
• Edebi olmayan metinler çoğunlukla öğreticilik amacı taşır. Oysa edebi metinler sanat amacıyla
meydana getirilir.
• Edebi metin aracılığıyla oluşturulan sanat etkinliği, insanın varlık şartlarından biridir.
• Edebi metin oluşturma ihtiyacı her dönemde, her yerde insanın gerçekleştirdiği etkinliklerden
biridir.
• Edebi metin kurmacadır (hayali, tasarlanan).
• Edebi metin tikel (tek, parça) olanda tümeli (bütün) temsil eder; edebi metinde dile getirilen
gerçeklik bir kişiye, yalnız bir olaya veya bir ana özgü değildir. Edebi metinde farklı dönemler,
birçok görünüş ve kişi bu yapı ve söyleyişte temsil edilir.
• Edebi metin özel bir iletişim aracıdır. Bu iletişim, sanat güdüsüyle hareket eden göndericinin
(sanatçı) ortaya koyduğu metin aracılığıyla (ileti) aynı sanat güdüsüyle bu metne yaklaşan alıcı
(okuyucu) arasında gerçekleşir.
EDEBİ METİNLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
• Edebi metin aracılığıyla gerçekleştirilen iletişim genel değil özeldir; bu sanata ilgi duymayan
alıcıların algı ve ilgi alanının dışındadır.
• Sözlü olması mümkünse de daha çok kitap kanalıyla gerçekleşir.
• Her edebi metin, belirli bir tema etrafında oluşur. Tema sanatçının eserini yazmaya başlamasından
önce vardır. Yazarın yazacaklarının özü olarak zihninde önceden tasarladığı çekirdek düşünce,
duygu, olaydır.
• Her edebî metin bir sistemdir, okuyucu karşısına tamamlanmış bir sistem olarak çıkar. Bu sistem
metnin iskeleti durumundaki yapı çevresinde oluşur Sistemi oluşturan parçalar bağımsız değildir;
metnin temasını ortaya çıkarmak için vardır.
• Edebî metinlerde dil şiirsel (poetik, sanatsal) işlevde kullanılır.
• Edebî metin çağrışım ve duygu yoğunluğu anlamına gelen yan anlam bakımından zengindir.
• Edebî metin her okunduğunda yeni anlamlar kazanır; edebî metnin çok katmanlı olması yanında,
duygu ve çağrışım değerleri bakımından zengin olması, okuyucunun yaşı, bilgisi, içinde bulunduğu
ruhsal durum, metni anlamada ve ondan haz almada önemli faktörlerdir.
• Edebî metinde anlam ve bağlam sıkı ilişki içindedir. Yazarın mekân, kişiler ve olayın niteliği ile
bizi hazırladığı bağlam, bizim metni anlamamızda etkilidir.
EDEBİ METİNLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
• Her edebî metin kendinden önce ve sonra yazılan edebî metinlerle ilişki içindedir.
Gelenek denilen bu durum, her yazarın okuduğu metnin içerik ve biçiminden bir
şekilde etkileneceği ve bunun da son derece doğal olduğu belirlemesine dayanır.
Aynı şekilde her edebî eser kendinden sonra yazılacak başka metinleri de etkiler.
• İnsanoğlu her mekân ve zamanda “anlatma, gösterme ve coşku ile dile getirme”
biçimleriyle kendisini ifade etmenin bir yolunu bulmuştur. Buna göre edebî
metinleri “anlatma”, “gösterme” ve “coşku ile dile getirme” yöntemlerinden birine
bağlı olarak üç grupta toplayabiliriz.
• Edebî metinlerle ilgili olarak “anlatma” ile destandan modern romana kadar oluşan
metinler; “gösterme” ile ilk tiyatro denemelerinden günümüze kadar gerçekleşen
tiyatro metinleri; “coşku ile dile getirme” ile de her türlü şiir kastedilmektedir.
• Edebî metin organik bir bütündür. Bir bölümünü çıkarmak bütünün anlamına zarar
verir.
• Edebî metin yazıldığı dönemin zihniyet unsurlarını yansıtır. Çünkü sanatçı eğitimi,
duyarlılıkları, sanat anlayışı ile yaşadığı zaman diliminin bir parçasıdır.
EDEBİ METİNİN AMACI
• Edebî metinlerde amaç, bir bilgiyi aktarmak, herhangi bir konuyu
açıklayıp öğretmek değildir. Edebî metinler, sanat amacıyla üretilir.
Sanat eserleri öğretmez; sezdirir, hissettirir, çağrıştırır.
• İletilen mesaj kendi içinde saklıdır. Okuma süreci bittikten sonra
okurun zihninde yeni bir anlam kazanır, yeni bir tasarım yaratır.
• Söz gelimi bir şiirin okunduktan sonra herkesin ondan farklı anlamlar
çıkarması, okuyan herkesi farklı bir biçimde etkilemesi o şiiri edebi
metin katına çıkarır.
• Edebi metinlerin farklı ortamlarda ve farklı zaman dilimlerinde
okunması ona yüklenen anlamı ve yorumu değiştirir.
• Örneğin Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanını yirmili yaşlarda
okuyan bir insanın ona yüklediği anlam ve ondan aldığı tat farklıyken,
kişi romanı kırk elli yaşlarında okuduğunda daha önce hiç fark
edemediği yanlarını görerek ondan çok farklı anlamlar ve yorumlar
çıkarabilecektir.
• Bu da edebî eserlerin anlam derinliğine ve yoğunluğuna sahip
olduğunu gösterir.
• Edebi metinler kişisel bakış açısıyla oluşturulur, öznel yargılar taşır.
Yazarın duygu ve düşünceleriyle, zevkiyle ve dünya görüşüyle
yoğrulmuştur. Aynı konuyu anlatan iki öykünün dahi birbirine hiç
benzememesi, yaratıcısının kişiselliğinin kanıtıdır.
• Bu öznellik dile ve anlatıma da yansır. Belki iki yazar da aynı şeye
bakar, ama anlattıkları şey birbirinden çok farklı olur, bu da edebi
metinlerin yazara ait, özgün bir anlatım tarzı oluşturduğunu gösterir.
Bunların anlatımı güzel, özlü ve etkileyicidir.
• Edebi metinler özenle kullanılmış, işlenmiş bir dille yaratılır.
• Edebi ürünlerde dil, estetik ve şiirsel işlev kazanır, sözcüklere
gündelik anlamlarının dışında yeni ve farklı anlamlar yüklenir, söz
sanatları ve mecazlar kullanılır, sözcüklerin yan yana getirilişinde belli
bir seçicilik ve uyum vardır, edebi metinlerin etkileyici olmasını biraz
da bu özellik sağlar.
• Her edebiyat ürünü geçmişin birikimlerinin üzerinde temellenir.
Geçmişin değerleri, çağın koşullarıyla birleştirilerek yeni bir yaratım
oluşturur, bu da geleceğe bırakılır. Böylece her edebiyat ürünü
geçmişle gelecek arasında bir köprü kurar, edebiyattan oluşan binaya
bir tuğla ekler.
• Edebiyat ürünlerine, yazıldığı dönemin sosyal, ekonomik ve siyasî
yapısı damgasını vurur.
• Yazıldığı dönemin insanları, insan ilişkileri ve yaşanan olaylar eserde
yerini alır. Bu nedenle edebi metinler, yazıldıkları dönemi yansıtır.
• Ancak çoğu kez bunlar bire bir yaşanan gerçekler olmaz, sanatçı bu
gerçekleri kendi düş gücüyle harmanlayarak yeniden kurgular.
• Edebi metinleri kendi içinde, Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler,
Göstermeye Dayalı Edebi Metinler ve Coşku ve Heyecana Dayalı
Edebi Metinler olmak üzere üçe ayrılır.
1. Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler
• Anlatmaya bağlı edebi metinler, insana özgü bir gerçeğin kurmaca
yoluyla değiştirilmesi ve yorumlanmasıyla yaratılan metinlerdir. Bir
olay örgüsünde birleşip bütünleşerek bir araya gelen kişi, mekân,
zaman gibi ögeler yardımıyla insana özgü soyut gerçekliğin
somutlaştırılmasıdır.
• Sanatçı dış dünyadan aldığı gerçekliği, kendi duygusu, iç dünyası,
yaşadığı dönemin özellikleri ve düşünceleriyle yoğurur ve yeni bir
dünya yaratır, buna «sanatın kurmaca dünyası» denir.
• Manzum hikâye, destan, masal, fabl, öykü, roman, mesnevi ve
halk hikâyesi anlatmaya bağlı edebi metinlerdir.
2. Göstermeye Bağlı Edebi Metinler
• Göstermeye bağlı edebi metinler, tiyatrolardır. Olmuş ya da olabilirliği
düşünülmüş birtakım olayların sahne üzerinde, gerçeğe uygun bir
şekilde oyuncular tarafından gösterilmesine tiyatro denir.
• Tiyatronun seyirci, oyuncu, sahne, eser, dil ve ifade gibi ögeleri vardır.
• Türk tiyatrosu, geleneksel ve modern olmak üzere iki gruba ayrılır.
• Köy seyirlik oyunları, orta oyunu, meddah, karagöz geleneksel
Türk tiyatrosu örnekleridir.
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler ile Göstermeye
Bağlı Metinlerin Benzer Özellikleri
• 1-Her iki tür de bir olay çevresinde gelişir.
• 2- Bu temel olayın etrafında daha küçük çapta gelişen olaylar yer alır.
• 3-Olaylar belirli bir zaman diliminde geçer.
• 4-Anlatılan olaylardan etkilenen insanlar ya da varlıklar vardır. Bunlara
eserin kahramanları denir.
• 5- En çok etkilenen varlığa eserin başkahramanı (başkişisi) denir.
• 6-Olayın serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur. Yani olayın bir
başlangıcı, gelişmesi ve sonunda da çözümlenişi vardır.
• 7-Ele alınan olayların anlaşılması için tasvirlere ya da dekorlara yer verilir.
• 8-Anonim de olsa metinlerin bir yazarı vardır.
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler ile Göstermeye
Bağlı Metinlerin Farklılıkları
1. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde temel amaç olayları okuyucuya
anlatmakken, göstermeye bağlı edebi metinlerde ise sahnede
canlandırmaktır.
2. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olaylar, kişiler ve mekân
betimlemeler aracılığıyla zihnimizde canlandırılmaya çalışılır.
Göstermeye bağlı edebi metinlerde ise kostüm ve dekor yardımıyla
gösterilir.
3. Coşku ve Heyecana Bağlı Edebi Metinler
• Coşku ve heyecana bağlı edebi metinlerde belirli anlam birimleri
vardır. Bu birimler [dize (mısra), beyit (ikilik), kıt’a (dörtlük), bent
vb.] duyguya dayalı bir tema etrafında birleşerek bir anlam bütünlüğü
yaratır.
• Şiirler, coşku ve heyecana bağlı edebi metinlerin başta gelen
örnekleridir.
• Şiir, kurmacaya, imgeye ve çağrışıma yaslanır.
Coşku ve Heyecana Bağlı Edebi Metinlerin
Genel Özellikleri
• Lirik anlatımın kullanıldığı metinler, okuyucuda coşku, heyecan,
hüzün, sevinç, mutluluk gibi duygulanımlar yaratır.
• Duygular ve içinde bulunulan ruh hâli yansıtılır.
• Az sözle çok şey anlatılmaya çalışılarak yoğun bir anlatım tercih
edilir.
• Anlatılmak istenene göre yeni anlamlar yüklenmiş bir dil kullanılır.
• Gerçek anlamı dışında yan ve mecaz anlamlı sözcüklerin kullanılması
yaygındır.
• Her okuyanda farklı anlamlar yansıtan ifadelere yer verilir.
• İmge, alışılmamış bağdaştırmalar, söz sanatları sıkça kullanılır.
• İmgenin etkisiyle soyut ifadelere fazlaca yer verilir.
• Ahenk unsurlarından (ölçü, uyak…) yararlanılarak şiirsellik sağlanır.
• “Ben” merkezli bir anlatım türüdür. Zamirlerin, özellikle de “ben ve
biz” zamirlerinin sıkça kullanıldığı görülür.
• Şiirlerin anlatıcıları da yazarları da aynı kişilerdir. Bu nedenle şiirde
dile getirilen duygu ve düşünceler bir başkasının değil, o dizeleri
yazan kişinin duygu, düşünce, coşku ve imgeleridir.
• Şiirde yoğun olmakla birlikte diğer edebi metinlerde de coşku ve
heyecana bağlı anlatımdan yararlanılır.
• Dilin “heyecana bağlı” ve “şiirsel” işlevinden yararlanılır.

7. HAFTA

KURMACA METİNLER

ÖYKÜ ve ROMAN
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Daha önce edebi/kurmaca metinlerde temel amaç nesnel/öğretici metinlerde olduğu gibi öncelikle doğrudan okura bilgi vermek değildir.
  • Amaç okuyucularda estetik zevk uyandırmak, farklı yaşam deneyimlerini paylaşarak düş gücünü tetiklemektir.
  • İnsanın en önemli özelliklerinden biri olan anlatma, edebî eserlerde estetik bir imbikten geçerek bir dönüşüme uğrar. Bu estetik, her dönem yaşanılan çağın gereksinimlerine göre farklı bir üslûpla ortaya çıkar.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Kurmaca Metinde Anlatma: İnsan bilgilerini, deneyimleri, duygu ve düşüncelerini paylaşılarak nesilden nesile intikal ettiren tek varlık insandır. Bu bizi diğer canlılardan ayıran bir özelliğimizdir.
  • İnsanın geçmişini oluşması önemli insanî özelliktir. Anlatmayla birlikte insan, varoluşunu anlamlandırmaya ve çevresiyle iletişime geçmeye başlar.
  • Her anlatılan durum ya da olay, insanı derinden etkiler ve kendini yeniden sorgulaması için bir araç işlevini üstlenir.
  • Anlatma serüveni, bir yönüyle gerçek ve üzerinde yaşadığımız dünyanın şekli şemaili ve yaşanırlığını yeniden keşfetmektir.
  • Anlatmanın gerçekleşmesi için de bir anlatıcı ve dinleyici/okuyucu arasında bir etkileşimin olması gerekir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Anlatıcının anlattığı olay ya da durum zamanla estetik bir üslup ile dille oynanarak tahkiyeye bağlı edebî türlerin doğuşunu hazırlamış olur.
  • Böylece anlatı: destan, masal, hikâye ve sonrasında da roman anlatma esasına dayanan estetik türler olarak karşımıza çıkar.
  • Kurmaca metinler arasında ilk akla gelen öykü roman ve göstermeye bağlı bir tür olan tiyatrodur.

KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

  • Kurmaca metinlerde ele alınan konular yapısal farklılıklara bağlı olarak kendi içinde alt türlere ayrılır.
  • Önce, DÜZ YAZI ve ŞİİR
  • Sonra, DÜZ YAZI içinde ÖYKÜ ile ROMAN
  • ÖYKÜ kendi içinde OLAY ÖYKÜSÜ ve DURUM (KESİT) öyküsü
  • ROMAN ise TARİHİ ROMAN,PSİKOLOJİK ROMAN, BİLİM KURUGU gibi.
  • Ancak mektup biçiminde yazılan öyküler olduğu şiir türünde yazılan öyküler de vardır. Bu nedenle alt türlere özgü özellikler bir eserde iç içe kullanılabilir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • KURMACA METİNLER HAYAL GÜCÜNDEN DESTEK ALAN ÖZNEL ÜRÜNLERDİR: Kurmaca metin, geçeklerden hareket etmekle birlikte yaşanmamış olanı kurgulayarak muhayyel hayali öznel bir ürün olarak karşımıza çıkar.
  • Kurmaca metinlerde ağırlıklı olarak öyküleme ve betimleme anlatım biçimleri kullanılmakla birlikte yazarın amacı doğrultusunda farklı anlatım biçimleri bir arada bulunabilir.

KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

  • KURMACA METİNLERDE ESTETİK ÖNEMLİ BİR ÖLÇÜTTÜR:
  • Kurmaca metinlerde neyin anlattığı kadar, nasıl anlatıldığı da önemlidir.
  • Gündelik yaşamda deneyimlediğimiz ya da tanık olduğumuz sıradan bir olay, usta bir yazarın elinde yerel kültürü de aşarak insana dair evrensel gerçeklerin etkileyici bir biçimde sunulduğu bir metne dönüşebilir ve bizi alıştığımız gerçekler üzerinde yeniden düşünmeye sevk ederek zihinsel ilerleyişimize katkı sağlar.

KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

  • SANAT YAPITLARI YALNIZCA İŞLEDİKLERİ KONULARIN BÜYÜKLÜĞÜNE YA DA
CİDDİYETİNE GÖRE DEĞER KAZANMAZ
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Kurmaca türlerde dilin kullanımı metin içinde kurgulanan gerçekliğe uygun şekilde biçimlenir, sözcükler birincil anlamları dışında yeni anlamlar kazanır.
  • Dilin kurallarıyla oynanabilir.
  • Sözcükler gündelik konuşmalarda olduğu gibi herkesin bildiği, paylaştığı, alışılmış anlamlarıyla kullanılmaz: konuşma dilinin szö değerlerine yeni anlamlar yüklenir.
  • Bu nedenle yazarın iletmek istedikleri ile farklı okurların metinden çıkardıkları anlamlar jer zaman örtüşmeyebilir. Öyle ki aynı okurun bile farklı zamanlarda değişen koşullarda okuduğu aynı kurmaca metin hakkındaki görüşleri de değişiklik gösterir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Jose Ortega Gasset’in Cervantes’in Don Kişot romanı için söylediği gibi «İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta.»
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Sonuç olarak metinler sanatsal (kurmaca) ve öğretici metinler olmak üzere ikiye ayrılır.
  • Sanatsal (kurmaca) metinlerin genel özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:
  1. Edebi zevk uyandırmak amacıyla yazılır.
  2. Sözcükler gerçek anlamının yanı sıra yan ve mecaz anlamlarıyla da kullanılır.
  3. Öznel anlatım vardır.
  4. Yargılar kanıtlanmak zorunda değildir.
  5. Dil göndergesel işlevin yanı sıra heyecanı dile getirme, alıcıyı harekete geçirme vb. işlevlerde kullanılır.
  6. Olaylar değiştirilerek yazarın bakış açısıyla verilir.
  7. Kurmaca gerçeklik vardır.
  8. Üslup kaygısı ön plandadır
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  1. Masal, roman, hikâye, fabl, destan, şiir, halk hikâyesi gibi türler sanatsal metinlerdir.
  2. Öyküleme, betimleme, kişileştirme, benzetme, abartma, çeşitli duyulardan yararlanma gibi anlatım teknikleri kullanılır.
  3. Sanatsal metinlerin tek anlamı yoktur, sanatsal metinler çok anlamlıdır, her okunuşta yeni anlamlar kazanır.
  4. Sanatsal metinlerde kelime ve cümlelerin yeri değiştirilemez.
  5. Sanatsal metinler yazıldığı dönemin özelliklerinden ve o dönemdeki her türlü gerçeklikten izler taşır.
  6. Sanatsal metinler biriciktir, benzeri yapılamaz.
  7. Sanatsal metinlerde yalnız görünene, deneysele, hesaplanabilire değil bilinmeze, geleceğe ve olabileceklere de yer verilebilir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  1. Sanatsal metinlerde ileti önceden belirlenmiş, kurallaştırılmış, değişmez bir gerçek değildir.
  2. İleti, metnin içyapısına sindirilmiş okurun süzüp çıkaracağı tek anlamlılıktan uzak bir ilişkiler yumağıdır.
  3. Sanatsal metinlerdeki her öğenin dış dünyada bir benzeri, bir karşılığı bulunabilir.
  4. Sanatsal metinlerde okura kendi düş gücüyle doldurabileceği boş alanlar bırakılır.
  5. Sanatsal metinlerde okur kendini anlatılanların akışına kaptırıp yapıttaki karakterlerle kendini özdeşleştirebilir.
  6. Sanatsal metinler dış dünya ile bağlantılı ama ondan farklı bir dünya sunar.
  7. Sanatsal metinlerde dil kişisel kullanılır.
  8. İleti dolaylı olarak verilir.
  9. Okurun düş gücüne yer bırakılır.
  10. Sanatsal metinlerin malzemesi dildir.
  11. Üç temel unsuru vardır: İçerik, dil ve üslup, yapı (şekil).
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  1. HİKAYE/ÖYKÜ:
  • Hikâye; hayatta olan veya olacak kanısı veren olayları bir ölçü ile anlatan, hayalde tasarlanan ilgi çekici bir takım olayları anlatarak okuyanda heyecan veya zevk uyandıran yazıdır.
  • Hikâyelerin kişileri azdır; bir tek olay anlatmak amacıyla yazılır.
  • Derin çözümlemelere pek elverişli sayılmaz.
  • Hikâyeler, çoğunlukla, birkaç sayfa uzunluktadır.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Hikâyelerde düşündürmekten çok, duygulandırmak ve heyecanlandırmak esastır.
  • Hikâyeler, gerçek ya da düş ürünü bir olayı kısa şekilde anlatır.
  • Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır.

KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

  • Hikâye, olay eksenli bir yazı türüdür. Hikâyede temelde bir olay vardır ve olaylar genellikle yüzeyseldir. Hikâyeler genellikle kişilerin anılarını anlatması şeklinde oluşur. Hikâye kısa bir edebiyat türü olduğu için bu eserlerde fazla ayrıntıya girilmez. Olayın ya da durumun öncesi, sonrası okura sezdirilir. Okur, bazı sözcüklerden yararlanarak ve düş gücünü kullanarak kişiler hakkında ya da olaylar ve durumlarla ilgili yargılara ulaşabilir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • HİKAYE TÜRLERİ:
  • Hikâyeciliğin tarihsel süreci incelendiğinde karşımıza iki tür hikâye çıkmaktadır. Bu türler “olay öyküsü” ve “durum öyküsü” olarak adlandırılır.
  • Olay öyküsü: Bu tarz öykülere “klasik olay öyküsü” de denir. Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır. Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır. Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir. Düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir. Bu teknik, Fransız sanatçı
Guy de Maupassant tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere ‘Maupassant tarzı öykü” de denir. Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Durum öyküsü: Bu tarz öykülere “modern öykü” de denir. Her hikâye olaya dayanmaz. Bu tür öykülerde merak öğesi ikinci plandadır. Yazar, bu öykülerde okuyucuyu sarsan, çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Onun yerine günlük hayattan bir kesit sunar veya bir insanlık durumunu anlatır. Bu öykülerde kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve hayaller ön plana çıkar. Durum öyküsü ünlü Rus edebiyatçı Anton Çehov tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Çehov tarzı öykü’ de denir. Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün öncüsü Memduh Şevket Esendal’dır. Sait Fait Abasıyanık da bu tarzın başarılı temsilcilerinden
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • ROMAN:
  • Roman, olmuş ya da olması mümkün olayları kişi, yer, zaman bağlamında anlatan, hikâyeye göre daha uzun, anlatmaya dayalı bir türdür.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Dünya edebiyatında romanın ilk örneği 17. yüzyılda İspanyol yazar Cervantes’in kaleme aldığı Don Kişot’tur.
Türk edebiyatında romanın başlangıcından önce divan edebiyatındaki mesneviler, İslamiyet’ten önceki dönemde destanlar bu türün işlevini görmekteydi.
Türk edebiyatında roman türündeki ilk örnekler Tanzimat’la birlikte verilmeye başlanmıştır:
İlk çeviri roman: Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon dan çevirdiği Telemak
İlk yerli roman: Şemsettin Sami Bey’in yazdığı Taaşşuk-ı Talât ve Fıtnat
İlk edebî roman: Namık Kemal’in yazdığı İntibah
İlk tarihî roman: Namık Kemal’in yazdığı Cezmi
İlk köy romanı: Nabizade Nazım’ın yazdığı Karabibik
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Romantizmden realizme geçişin ilk örneği: Samipaşazade Sezai’nin yazdığı
Sergüzeşt
İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı Araba Sevdası
İlk psikolojik roman denemesi ve ilk tezli roman: Nabizade Nazım’ın yazdığı Zehra romanıdır.
Türk edebiyatında roman türündeki asıl büyük gelişmeler Servet-i Fünun, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı dönemlerinde olmuştur. Servet-i Fünun yazarı Halit Ziya Uşaklıgil Batılı roman tekniğine uygun olarak kaleme aldığı Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu gibi romanlarıyla ilk roman ustamız olmuştur.
Servet-i Fünun yazarı olan Mehmet Rauf, ilk psikolojik roman olan Eylül’ü yazmıştır.
Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Oğuz Atay, Orhan Pamuk başarılı romancılarımızdır.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

• DÜNYA EDEBİYATINDA HİKAYE

  • Öykünün ortaya çıkma sürecinde karşımıza önce fabl türündeki eserler, sonra kısa romanlar sonra da “Bin Bir Gece Masalları” çıkar. Rönesans’tan (16. yüzyıl) sonra Giovanni Boccacio, “Decameron Öyküleri’ adlı eseriyle öykü türünün ilk örneğini vermiş ve çağdaş öykücülüğün başlatıcısı olmuştur. 18. yüzyılda Voltaire öykü türünde ürünler vermiştir. İnsan dışındaki yaratıkları ve olmayacak olayları da öyküye katmıştır.
  • Ne var ki romanla aynı dönemde oluşmaya başlayan öykü, bir tür olarak karakteristik özelliklerini ancak 19. yüzyılda romantizm ve realizm akımlarının yaygınlaşmasıyla kazanmıştır. Alphonse Daudet, Guy de Maupassant gibi Fransız yazarlar öykü örnekleri vermişlerdir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

• TÜRK EDEBİYATINDA HİKAYE

  • Türk edebiyatında roman kavramı ortaya çıkana dek, kısa veya uzun. nesir ya da nazım her yazıya hikâye denmiştir. Buna rağmen hikâye, Türk edebiyatına yabancı bir tür değildir. Özellikle “Dede Korkut Hikâyeleri”, aşk ve savaş hikâyeleri Türk toplumunda asırlarca anlatıla gelmiştir. Tanzimat Döneminde Fransız edebiyatının etkisiyle romanla tanışılınca, romanın kısa olanına hikâye denmiştir. Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat Döneminde 1870 lerden sonra yazılmıştır. Batılı anlamda ilk öykü örneğini ise “Letaif-i Rivayat (1880-1890)’ adlı eseriyle Ahmet Mithat Efendi vermiştir. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil olmuştur. II. Meşrutiyet in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte Ömer Seyfettin. Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açmıştır. Cumhuriyet Döneminde Sait Faik Abasıyanık alışılmışın dışında bir öykü dünyası kurmuştur.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • HİKAYE VE ROMANIN UNSURLARI
  • Zaman: Hikâye kısa bir zaman diliminde geçer. Hikâyeler geçmiş zamana göre (-di) anlatılır. Konu, yazarın kendi ağzından veya kahramanın ağzından anlatılır.
  • Mekân (yer): Hikâyede sınırlı bir çevre vardır. Olayın geçtiği çevre çok ayrıntılı anlatılmaz, kısaca tasvir edilir.
  • Kişi: Hikâyede az kişi vardır. Bu kişiler “tip” olarak karşımıza çıkar ve ayrıntılı bir şekilde tanıtılmaz. Hikâyede kişiler sadece olayla ilgili “çalışkanlık, titizlik, korkaklık, tembellik” gibi tek yönleriyle anlatılır. Kişiler veya tipler, belli bir olay içinde gösterilir. Bu tiplerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.
  • Olay: Öykü kahramanının başından geçen olay ya da durumdur. Hikâyede temel öge veya durumdur. Ana Fikir
  • Bakış Açısı ve Anlatıcı
  • Dil ve Üslup
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Söz konusu zaman tablosu şu şekilde tasnif edilebilir:
  • Vaka zamanı,
  • Anlatma zamanı,
  • Bu ikisi arasında kalan, geçen zaman.
  • Bir vakabelirli bir zamanda cereyan eder. Buna “vaka zamanı” diyoruz. Aynı vaka. yazar tarafından belirli bir süre sonra idrak edilerek anlatılır; buna da ” anlatma zamanı” diyoruz. Mesela, A.Mithat’ın Jöntürk adlı romanında “vaka zamanı” 1697-1908 yılları olmasına karşılık; “anlatma zamanı”, 1324 /1908’dir.
  • Bu durum, yazarın eserini ne kadarlık bir süre zarfında ve nasıl bir birikimle oluşturduğu konusunda kısmen de olsa bir fikir verebilir. Bütün bu zaman kesitlerinin yanı sıra, eserin terkibini şekillendiren “olayların anlatılma süresi” ne de işaret etmek gerekir. Olayların anlatımı, hem “yıl” , “ay” , “gün” veya “saat” ölçüleriyle verilebilir. hem de “dün” .”yarın”, “bir gün”, “gelecek hafta” gibi belirsizlik gösteren ifadelerle sunulabilir. Tahkiyeli eserde, yazarın olayları mutlaka kronolojik bir sırayla anlatmasını beklemek doğru değildir. Olayların kronolojik bir sırayla verilip verilmemesi, eserin maksadı ile alakalı olduğu gibi, yazarın karmaşık bir duygu ortaya koyma isteğine de bağlıdır. Yani bazen yazar zamanı isteyerek karıştırabilir. Geriye dönüşlerle, ani sıçramalarla zaman grafiğinde inişler çıkışlar oluşturabilir. Bunlar dışında bir de okuyucu ile ilgili olan “okuma zamanından söz edilebilir.
  • “Okuma zamanı”, eserin okunmaya başlandığı andan , bitirildiği ana kadar geçen süredir. Bu sürenin duyulan haz, estetik duygu ve etkisinde kalınan fikre bağlı olarak, eser bittikten sonra da devam edebileceğini bu arada belirtmeliyiz.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • MEKAN:
  • Çoğu realist ve natüralist romanlarda dış dünya dinamik iken, klasik eserlerde mekân ve eşya, sadece insanın yaşadığı ortamı belirleyen bir çevre niteliği taşır. İnsan, eşya ve mekân münasebeti üzerinde fazlaca durulmaz. Modern romanlarda ise insan ve mekân komplekstir. Çeşitli mekan ve çevreler, farklı fizyolojik ve psikolojik özellikleri yansıtma unsuru olabilirler. Yine modem romanlarda dış gerçeği tasvir etmek yerine sezdirmek, hatta iç gerçekliğin ifade edilmesinde bir vasıta olarak kullanmak esas alınmıştır Çağdaş tahkiyeli eserlerde kişinin ruh dünyasını yansıtan mekanlarla karşılaşmak mümkündür. Hatta mekana şahsiyet kazandırıldığını bile görebiliriz. Sanatkarlar, mekan unsurundan sembolik olarak da istifade edebilirler. Mesela, Fatih-Harbiye’de Neriman’ın yaşadığı konak, eskiyi (Doğu), Beyoğlu ve Neriman’ın helasının konağı, yeniyi (Batı) temsil eder. Kiralık Konakta da konak, eskinin, yani Şark m temsilcisidir. Apartman ise yeninin, yani Batı’nın temsilcisidir.
  • Anlatmaya bağlı eserlerde mekan, kapalı veya açık olabilir. Kiralık Konak‘ta mekan, umumiyetle kapalıyken, Efruz Bey‘de açık mekan söz konusudur.
  • Dar ve geniş mekan kavramları ise, yazarın dünyası ile ilgilidir. H. Rahmi
Gürpınar’ın romanlarında mekan dardır; çünkü, sadece İstanbul anlatılmıştır. Reşat Nuri’nin romanlarında ise geniştir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • KİŞİ: Başta insan-olmak- üzere insan özelliği verilmiş her varlık veya her şey tahkiyeli eserlerin figürlerini oluştururlar.
  • NitekimYılkı Atındaki at, George Orwel’in hayvanlardan oluşan kadrosuyla Hayvanlar Çitliği; Fetva Yokuşu’ndaki taş. Eylül‘deki eldiven. Hüsnü Aşk’taki Husn ve Aşk kavramları ve bunlara benzeyen birçok örnek, insanların dışındaki varlıklarında roman figürleri olabileceğini açıkça göstermektedir. İste bütün bu figürler vaka’nın meydana gelmesini sağlarlar. Figürler olmasa olaylar da olmaz. Yazar olayları figürleri aracılığı uyarlar. Vak’a akışının istenilen yönde oluşturulması ve olayların yürütülmesi figürler aracılığı ile gerçekleştirilir. Bir eserde bir yada birden çok figür bulunabilir. Bunlardan genellikle bir tanesi merkezi figür merkez şahıs, merkez kahraman ana karakteridir. Ancak çağdaş romanlarda birden fazla merkezi figüre rastlanabilir. Olaylar sürekli merkezi figür etrafında gelişir. Eserin başından sonuna kadar ya bizzat merkezi figürün kendisi ya da onunla ilgili unsurlar vardır.

KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

  • Denilebilir ki, vakanın bütün yükünü merkezi figürler taşır. Merkezi figürün iki önemli özelliği vardır:
  • Vak’anın basından sonuna kadar görülür, hemen her olayla ilgilidir. Ana düğüm onun etrafında cereyan eder.
  • Ana fikri temsil eder. Diğer kişiler de ana fikrin gerçekleştirilmesinde merkezi figüre yardımcı rolündedirler. Bunlara tali figürler denir. Eserdeki önem sırasına göre ve merkezi figüre yakınlıkları nisbetinde 1. derecede tali figürler, 2. derecede tali fîgürler..gibi adlarla anılırlar…Mesela Ask-ı Memnu‘da Bihter.1. derecede merkez figür, Nihal ise 2. derecede figürdür. Öte yandan Firdevs Hanım Bihter’in, Beşir ise Behlül’ün daha iyi anlaşılmaları için esere konulmuş tali şahıslardır.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • OLAY/VAKA:
  • Eserdeki olayların bütünüdür. Vaka olayların birbiriyle başlanması lie çıtaya çıkar. Vak’a, belirli bir konuyu anlatmak için yazıda kullanılan “hareket unsurudur. “Olay” ve “hareket” kavramlarını da bu arada tanımlamak gerekir.
  • Olay: Bir sebebe bağlı olarak, bir sonuç meydana getiren harekettir. Şayet bir sonuç ortaya çıkmazsa buna “hareket” diyoruz. Bir başka deyişle, sonuç meydana çeldiği zaman “olay” söz konusudur. Olaylar durgun olursa okuyucuda sıkıntı başlar Arzu istek gibi psikolojik unsurlar birçok olayları doğur.
  • Vaka’ya: çok farklı şekillerde başlamak mümkündür: a)Yer ya da kişi tasviri yaparak b)kişileri konuşturarak. c) Herhangi bir elayı vererek. ç) Geçmişle ilgili bir olayı anlatır asıl üstünde durmak istenen bir olayla devam ederek, d) Ana karakter (merkez figür} tanıştırılarak başlanabilir. v.s.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • ANA FİKİR VE YARDIMCI FİKİR
  • Eserin temel fikridir. Ana fikirde geliştirilebilir bir hüküm, bir kesin yargı söz konusudur. Kısacası yazarın eseriyle okuyucuya vermek istediği temel mesaj veya tez ana fikirdir. Bu mesaj. bazı eserlerde veciz sözler, bazılarında atasözleri, bazılarında ise toplum kurallarına uygun, yani kabullenilmiş bir fikir olabilir. Bazı eserlerde ise toplum kurallarına tamamen aykırı ana fikirler de görülebilir. Yazar olayları bu temel fikir etrafında kurar. Ana fikir, eserin genelinde, başında; ya da son kısımlarında verilebilir. Ana fikri destekleyen ve besleyen yardımcı fikirlerin de olabildiğini unutmamak gerekir
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • ÜSLUP:
  • Yazarın yazış tarzıdır. Yaratılışta ilgilidir. İnsanın ta kendisidir. İyi bir üslubu meydana getiren özellikler arasında iyi gözlem, düşünme, duyma, iyi anlama ve konuya uygunluğu gözetme sayılabilir.
  • Üslupla ilgili olarak cümlenin uzunluğu, kısalığı, kuruluşu, kelime oyunları, “edebi sanatlar, tamlamalar gibi unsurlara ve hususlara da dikkat edilmelidir: Bilindiği gibi fazla uzun cümlelere yer vermek doğru olmaz. Öteden beri roman, Hikâye ve nesirce, özellikle de tahkiyede daha çok düzgün cümleler yer almaktadır. Devrik cümleleri daha çok konuşma dilinde kullanırız. Tamlamaların fazla olması, üslubun anlaşılmasını güçleştirir ve eseri sıkıcı yapabilir. Yukarıdaki özelliklere dikkat edip etmemeye bağlı olarak kimi üslup kuru kimi ise caziptir. Bütün bunların örnekleriyle birlikte tespit edilmesi gerekir
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • BAKIŞ AÇISI VE ANLATICISI:
  • Bilindiği gibi her Anlatmaya dayalı eserin mutlaka bir anlatıcısı bulunmalıdır. Söz konusu anlatıcının, tahkiyeli eserde görülüşü rolü ve fonksiyonu geçmişten günümüze kadar oldukça farklılık arz eder. Muhtemelen devrin şartları gereği, eski tahkiyeli eserlerde anlatıcı, kendini gizlemek yerine açıkça hissettirmek yolunu tutmuştur.
  • Tahkiyeli eser terminolojisinde “yazar-anlatıcı” adıyla anılan bu kişiler, gerekli gördüklerinde olayların akışını keserek çeşitli bilgiler verirler, yorumlar yaparlar. Üstelik bunu, yazarın asli görevi olarak kabul ederler. Günümüzde bu anlayış tamamen değişmiştir. Modern romanlarda anlatıcı, mümkün mertebe kendini gizlemeyi hedeflemiştir. İşte bu bilgiler çerçevesinde tahlil edilen tahkiyeli eserde, anlatıcının konumunu belirlemek gerekir. Tahkiyeli eserlerde karşımıza çıkabilecek anlatım şekilleri ve mahiyetleri hakkında kısaca şunları söyleyebiliriz:
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • a) Tekil Şahıs Ağzından Anlatım: Daha çok otobiyografik nitelikli tahkiyeli eserlerde görülür. Bu ifade şeklinde anlatanla anlatılan aynı şahıs olduğu için, mesafeyi korumak oldukça zordur. Bundan dolayı da sıkça başvurulan bir anlatım şekli değildir.
  • b) Çoğul Şahıs Ağzından Anlatım: Çok az başvurulan bir anlatım tarzıdır. Bu anlatımda 2.çoğul şahıs eki dikkati çeker. Almışsınız, vermişsiniz gibi.
  • c) Tekil Şahıs Ağzından Anlatım: Tahkiyeli eser unsurlarına hem içten, hem de dıştan yaklaşım imkanı sağladığı için sıklıkla başvurulan bir anlatım şeklidir. Bu anlatımda 3. tekil şahıs ekinin kullanılması esastır. Geldi, gitti gibi.
  • ç) Karışık Anlatım: Yukarıdaki maddelerde açıklanan anlatım tarzlarından her üçünün veya ikisinin bir arada uygulanmasından oluşur.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • KİŞİLER:
  • Figürler çerçevesinde ele alınması gereken birde “tip” kavramı vardır. “Tip”, ayırıcı özellikleri bulunan bir topluluğun, bir sınıfın, bir grubun temsilcisi konumunda olan, yani dış dünyada kendi dışında herhangi bir nesneyi ve kavramı temsil eden, tahkiyeli eserde olumlu yada olumsuz kimlikle karşımıza çıkabilen itibari kişidir. Nitekim Felatun Bey ile Rakım Efendi romanındaki “Felatun Bey” sathi Batı taklitçiliği ve. Alafrangalığı ile olumsuz tipe, “Rakım Efendi” ise, dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile olumlu tipe örnek olarak verilebilir. Çalıkuşu’ndaki” Feride” ise, ideal bir öğretmen ve genç kız tipidir. Bu yönüyle sosyal tipler arasına girer.
Buradan hareketle denebilir ki,” tip”ler aşağıdaki gibi tasnifi de tabi tutulabilir: • __ Sosyal tip: Hovarda, öğretmen, köy ağası…
  • __ Psikolojik tip: Kıskanç, ruh hastası, kaprisli, pirpirikli, v.s.
  • __ Entellektüel tip: Belirli bir fikri temsil edenler. Figürler başlığı altında son olarak “karakter” terimini tanımlamak yerinde olacaktır. Tahkiyeli eserde karakter, nesneler, olaylar ve kavramlar karşısında ferdi tavır alabilen ve karakteristik özellikleri daha çok doğuştan gelen itibari kişidir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

• Romanda Anlatım Teknikleri

  • Anlatma Tekniği:
Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser (romanda, hikayede vb.) arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır.
  • Gösterme (Sahneleme) Tekniği:
Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Özetleme Tekniği:
Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

• Geriye Dönüş Tekniği

Bu teknik genellikle tarihi romanlarda kullanılır. Yazarlar şimdiki zamanda yaşadıklarından dolayı eserlerde şimdiki zaman ağır basar. Bu etkiyi azaltmak için bu teknik sıkça kullanılır. Ayrıca kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirkende kullanılabilir.
Geriye dönüş tekniğinde yazar karakterlerin yerlerin ve olayların geçmişiyle ilgili bilgi vermeyi amaçlar. Bunun yanı sıra karakterlerin romanın içerisinde bir şeyler hatırlamaları da bu anlatım tekniğiyle verilir. Bu anlatım tekniği romanın gerçekliğine önemli ölçüde etki etmesinin yanı sıra, olayların arka perdesiyle veya altyapısıyla ilgili bilgiler verdiği için gelecekte olabilecek olaylar veya kişilerin şu an ki konumlarıyla ilgi fikir sahibi olabiliyoruz.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

• Şuur Akışı Tekniği

Bu teknikle karakterin iç dünyası hiç bir kaygı olmada okuyucuya aktarılır. Karakterin duyguları ve düşüncelerindeki değişimler bu teknikle verilir.
Bu teknikte karakterin aklından geçen düşünceler bütün karmaşıklığıyla ve herhangi bir sıra olmadan okuyucuya verilir. Bu sayede okuyucu karakterin psikolojisini ve ruh halini daha iyi anlayabilir ve bazı olaylarla, bu olayların nedenleri arasındaki bağlantıları açıklayabiliyor. Ayrıca karakterin aklında kurduğu planlar ve yapmak istediği şeylerde bu teknikle verilir.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • Montaj Tekniği
Bu teknikte başkasına ait olan bir yazının tümünün veya bir parçasının aynen eser içine yazımıdır.
İç Monolog Tekniği
Karakterin duygularını ve düşüncelerini belirli bir mantık sırasıyla karakterin ağzından olduğu gibi anlatılmasıdır. Burada karakter kendi kendine konuşur.
Bu teknikte karakterin kendi kendine konuşmalarına yer verilir. Bunun yanı sıra bu teknikle karakterin duygu ve düşüncelerini akıcı ve sade bir biçimde günlük konuşma diliyle öğreniyoruz. Bu teknik karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar. Çünkü bu teknikle karakter görünmek istediği kişi olarak değil gerçekten olduğu kişi halinde görülüyor.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

• Diyalog Tekniği

Roman akışı içinde karakterlerin birbiriyle yaptıkları konuşmalara diyalog denir.
Bu teknikte karakterlerin birbirleriyle konuşmaları verilir. Karakterler arası çatışmaları veya karakterlerin birbirleri hakkında ki düşüncelerini bu teknik yardımıyla algılıyoruz.
  • Leitmotiv: Kişileri ve nesneleri sembolize eden sürekli tekrarlanan ve simgeleşen söylem/ifade kalıplarıdır.
Leitmotiv edebiyatımızda sıkça kullanılan bir anlatım tekniğidir. Bu teknikte nesne istenilen/arzulanan bir eşyayı sembolize eder ve sürekli kitabın içerisinde tekrar edilir. Genellikle bu nesne gerçek hayatta fazla önemli bir şey olmazken kitaplarda çok önemli bir nesneymiş gibi gösterilir ve karakterlerin yaptıkları şeyler bu nesneyle ilgili olur.

KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN

ROMAN TÜRLERİ
Romanın çeşitleri çoktur. Bağlı bulundukları edebî akıma göre isimler aldıkları gibi, kendi iç örgülerine göre de ayrı ayrı adlar alırlar. Meselâ edebî akımlara göre Klasik roman, Romantik roman, Realist roman, Sürrealist roman, Popüler roman gibi adlar alması yanında, iç yapısına göre de Aksiyon romanı, psikollojik roman, sosyal roman, Egzotik roman, Didaktik roman, Fantastik roman v.b. gibi isimlerle sınıflara ayrılır.
KURMACA METİNLER: ÖYKÜ ROMAN
  • ROMAN VE HİKAYENİN FARKLARI:
  • Hikâye türü, romandan daha kısadır.
  • Hikâyede temel öğe olaydır. Romanda ise temel öğe karakter, yani kişidir. Hikâyeler olay üzerine kurulur, romanlar ise kişi üzerine kurulur.
  • Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar zinciri vardır. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir.
  • Hikâyede kahramanların tanıtımında ayrıntıya girilmez, kahramanlar her yönüyle tanıtılmaz. Romandan farklı olarak hikâyede kişiler sadece olayla ilgili yönleriyle anlatılır. Bu yüzden hikâyelerdeki kişiler bir karakter olarak karşımıza çıkmaz.
  • Öyküde, olayın geçtiği yer (çevre) sınırlıdır ve ayrıntılı olarak anlatılmaz. Romanlarda olaylar çok olduğu için olayların geçtiği çevre de geniştir. Bu çevreler çok ayrıntılı olarak anlatılır.
  • Hikâyeler kısa olduğu için anlatım yalın, anlaşılır ve özlüdür. Romanlarda ise anlatım daha ağır ve sanatlıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mühendislik İçin Fizik 1 Ders Notları

İnşaat Mühendisliği Ders Notları

TERMODİNAMİK (THERMODYNAMİCS), YUNUS A. ÇENGEL, 5. BASKI, KİTAP+ÇÖZÜMLER